“BÜTÜNLEŞİK KIYI ALANLARI PLANLAMASI” KAVRAMI ÖRNEĞİNDE PLANLAMA-KORUMA PARADOKSU Prof.Dr. Gülşen Kılıçreis Özaydın MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Ülkemizde uzun yıllardır farklı nitelikli alanlar için, farklı içerikte ve ölçekte planlar yapılagelmektedir. Bu mekânsal planların türü ne olursa olsun; bir taraftan merkezi yönetim tarafından istenen, yönlendirilen bir yapı sergilediği, öte yandan çok parçalı kurum ve yasal mevzuatın ilgi alanına girdiği bilinmektedir. Burada ortaya çıkan temel sorun; tepeden inmeci yaklaşımlarla yerelin gerektirdiklerinin uzlaşamaması ve aynı yer için farklı kurumlarca yapılan planlar ve çok sayıdaki yasal mevzuat arasında birbiriyle çelişen kararların olmasıdır. Oysa planlama kavramının vazgeçilmez özelliklerinin; geleceğe yönelik bir tasarım olması, belirli hedef/amaçlara ulaşmak için yapılması ve sistemli bir eylem dizgesi oluşturması hususu (Ersoy; 2012:10), bahsedilen bu iki temel sorun alanı nedeniyle sarsıntıya uğramakta, planlama olgusundan beklenen başarı elde edilememektedir. Bu süreç içinde ne yazık ki çoğu kez plancı da; istemediği halde tepeden inme işlemler yapabilen, benimsemediği halde öneriler getirebilen bir bürokrat veya teknisyen konumuna düşmekte, bazı durumlarda da geliştirdiği yaklaşım, yöntem ve tekniklerle karar vericilere danışman konumunda olabilmektedir (Bademli; Ersoy, 2012 içinde:50). Hele konumuz kara ve denizin arakesitinde yer alan ve özgün değerler içeren kıyı alanlarını korumak üzere yapılan planlama çalışmaları olduğunda; temel amacın “koruma” kavramı olmasına rağmen, genellikle ülkemizde kalkınmacı, gelişmeci, büyümeci ya da imarlaşmacı bir tutum içinde kalındığı görülebilmektedir. Bu nedenle bu tür yerler için mekânsal planlamanın, özünde koruma zihniyetini taşıması beklenirken ve koruma güdüsüyle karar alınırken, ortaya çıkan sonuç çoğu kez korumanın karşıtı bir durum oluşturabilmektedir. Bu saptamayı, güncel planlama konularından biri olan “1/50 bin ölçekli bütünleşik kıyı alanları planlaması” üzerinden sürdürerek, planlama ve koruma arasındaki gerilimi bir örnek üzerinden açalım: Ülkemizde kıyı alanlarının yönetimi konusu ile ilgili çalışmalar 1990’lı yılların başında başlamış, 2000’li yıllardan sonra da ölçek genişletilerek birbirlerinden doğrudan etkilenen kıyı alanlarının bütüncül şekilde planlanması sürecine girilmiştir (Özaydın, G., Özaydın, L., 1998). 1/50 bin ölçekli bütünleşik kıyı alanları planı ise; yasal mevzuatımıza 14.06.2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 'Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği ile birlikte girmiştir (Madde 4). “Bütünleşik kıyı alanları planı: Kıyıları, etkileşim alanı ile birlikte tüm sektörel faaliyet ve planları, sosyal ve ekonomik konuları da içerecek şekilde bütünleşik bir yaklaşımla ele alan; kıyı alanlarındaki fonksiyon ve faaliyetler ile kıyı alanlarına yönelik hedefler arasındaki uyumu sağlayan; sürdürülebilir gelişme ilkesi doğrultusunda kıyı ekosisteminin korunmasını ve doğal kaynakların kullanımını gözeten; ulaşım türleri ile ilgili kıyıda yapılması gerekli altyapı tesislerini içeren; koruma ve kullanma dengesini sağlayacak biçimde mekânsal hedef, strateji ve eylem önerilerini ve yönetim planını kapsayan, 1/25.000 veya 1/50.000 ölçekte şematik ve grafik planlama diline uygun, plan paftası ve planlama raporu ile bütün olarak stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içinde hazırlanan plandır”. Bu yeni kavram; mekânsal planlar kademelenmesinde yer almayan, kıyı ve etkileşim alanına özgü stratejik yaklaşımla hazırlanan ve imar planlarını yönlendiren plan olarak tanımlandığı için, bu konuda ülkemizde tam olarak yerine oturamamıştır. Bütünleşik kıyı alanları planının, fiziki bir plan olmadığı ve plan üzerinden doğrudan uygulama yapılamayacağı, uygulamaların plan hükümleri ile yönlendirilmek kaydıyla alt ölçekli imar planları doğrultusunda yapılacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda planın; üst ölçekte zorlayıcı, yöneten, bağlayıcı, yasal bir belge değeri taşıdığı görülmekle birlikte, uygulamayı nasıl yönlendireceği kesinlik kazanamamıştır. 2008 yılından başlayan ve 2018 yılına kadar devam eden planlama sürecinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü bünyesinde 9 ayrı kıyı alanı için planlama çalışmaları yapılmıştır. Söz konusu planları; mevzuattaki değişimlere paralel olarak yeni yasal düzenlemeler ve konjonktürel değişimlerle birlikte dönemselleştirerek ele alan yaklaşımlar bulunmaktadır. Buna göre 2008-2011 yılları arasında yapılan dört çalışma 1.nesil, 2014-2015 yılları arasında yapılan üç çalışma 2.nesil, 2018’den bu yana yapılan iki çalışma da 3. nesil planlamalar olarak adlandırılmıştır (Söylemez, E. vd, 2018). I. Nesil planlarda üretilen kararların, mevzuata uygunluk sağlayamaması, planlama dili ve yönetim modeli ile alt ölçekli planları yönlendirememesi nedeniyle yetersiz kaldığı; II. nesil planlarında Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin mevzuata girmesi ile ilk nesilden farklı olarak uygulamada karşılaşılan sorunlara çözüm arandığı, dili ve yönlendirmeleri ülke plan pratiğine entegre edildiği, içerik, teknik ve planlar arasında sağlanan eşgüdüm nedeniyle kıyıların tahrip edilmesine karşı bir yöntem oluşturduğu; III.nesil planların ise sektörel, yetkisel ve yönetimsel sorunlara yönelik çözüm arayışı içinde olduğu, paydaşların sürecin içinde olmasıyla daha katılımcı bir yapı oluşturarak çok kriterli bir karar verme yönteminin oluşturulduğu ve bu nedenlerle daha başarılı olduğu belirtilmektedir (Bkz. I.,II.,III. Nesil Planların Değerlendirilmesi Tablosu, Söylemez, E. vd, 2018)[i].
Tablo: I., II., III. Nesil Planların Değerlendirilmesi Kaynak: Söylemez, E., Çakır, Ö., Gökalp, T., Nal, S., “Türkiye’de Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Planlaması Yaklaşımında Yaşanan Değişim Süreci Ve Sonuçları Açısından Bir Değerlendirme”, 9.Kıyı Mühendisliği Sempozyumu Bildiri Kitabı, 01-03 Kasım 2018, Adana, s.388-399. İnceleme konumuz olan Balıkesir-Çanakkale İlleri Bütünleşik Kıyı Alanları Planı’nın, yapıldığı tarih ve içeriği itibariyle III.nesil plan grubu içinde ele alındığında, bu yazının temel sorusu olan “planlama ve koruma arasındaki gerilim” meselesine odaklanılmış ve söz konusu plan kararlarının, yukarıda belirtilen hedef ve ilkeleriyle tutarlı olup olmadığı irdelenmiştir. “Balıkesir-Çanakkale İlleri Bütünleşik Kıyı Alanları Planı Açıklama Raporu”nda belirtildiği gibi; Güney Marmara Bölgesi’nde yer alan bu illere ait kıyıların 646 km.si Balıkesir ilinde, 710 km.si Çanakkale ilinde olmak üzere toplam 1356 km. uzunluğundadır. Bu uzunluk, toplamı 8333 km. olan Türkiye kıyılarının %16’sını oluşturarak, ülke bütününde önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. Özgün doğal alanlar olan kıyılar, Anayasa’nın 43. maddesine göre; devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Ancak bu hususun, kıyılarla ilgili olan her kademedeki planlama çalışmasının yasal dayanağını oluşturmakla birlikte, bu ilkenin fiili durumda her zaman işletilemediği de bilinmektedir. Dolayısıyla kıyıların hızlı ve denetimsiz olarak yapılaşması, kıyı alanlarındaki doğal, arkeolojik, tarihi ve kültürel değerlerin bozulması, ikinci konut gelişmeleri ve turizm tesislerinin oluşturduğu mekân tüketimleri, yat ve kruvaziyer limanların oluşturduğu tahribatlar, gemicilikle ilgili kullanım alanlarının yol açtığı bozulmalar, doğal alanlarda balıkçılık faaliyetlerinin oluşturduğu değişimler, dolgu alanlarının kıyılarda yaptığı tahribatlar gibi sorunlar, hem kıyı alanlarının bozulmasına neden olmakta, hem de kamu yararını sekteye uğratmaktadır. Balıkesir-Çanakkale İlleri Bütünleşik Kıyı Alanları Planının temel amacı; “sürdürülebilir gelişme ilkesi doğrultusunda kıyı ekosisteminin korunmasını ve doğal kaynakların kullanımını gözetmek” olarak belirtilmektedir (Aynı zamanda Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği, madde:4). Bu amaca yönelik olarak planda; 7 bölge ile 27 alt bölge için belirtilen koruma ile ilgili ilke ve önceliklerin, ilk bakışta koruma endişesine yönelik olarak hazırlanmış olduğu ve kamu yararını gözettiği söylenebilir. Şöyle ki: · Kıyı alanlarında, biyolojik ve doğal çeşitliliğin muhafaza edilmesi, deniz ve kara canlıları ile bunların yaşam çevrelerinin üretkenliğinin sürdürülmesi koruma-kullanma dengesi içinde sağlanacağı, · Kıyı alanlarındaki sucul ve karasal eko sistemlerdeki yaşam alanlarının korunarak gelecek kuşaklara aktarılması sağlanacağı, · Kıyı alanlarının sürdürülebilir kullanımı ilkesi doğrultusunda planlama bölgesinde yer alan doğal ve kültürel değerlerin korunacağı, · Kıyı kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı için kullanımlar ve sektörler arası uyum sağlanacağı, · Ender görülen nitelikte biyolojik ve doğal çeşitlilik barındıran ve böylelikle de korunması gereken ortak mirası oluşturan bölgelerin özel bazı önlemler ile korunacağı’ dır. Bu ilkeler doğrultusunda plan hedefleri ise şöyle belirtilmiştir: · Koruma-kullanma dengesini sağlamak, · Yürürlükte olan üst ölçekli plan, strateji belgesi, sektörel planlarla eşgüdümü sağlamak, · Kıyı alanında ulaşım türlerinin birbirini destekleyecek ve kıyının doğal yapısını bozmayacak şekilde planlanarak verimliliğini artırmak, · Plan kararlarının oluşturulması ve uygulanmasında ilgili tüm kurum/kuruluşlar ile halkın sürece katılımını sağlamak, · Kıyı ekosisteminin korunmasını ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını gözetecek karar önerileri getirmek , · Planı, yürürlükteki mevzuata uygun şekilde şematik gösterim ve stratejik planlama diliyle hazırlamak’ tır. Ancak 1/50 bin ölçekli planın ilke ve öncelikleri ile plan hedefleri her ne kadar bütüncül ve korumacı bir yaklaşım sunuyor gibi görünse de, 1/50 bin ölçekli planın, planlama kademeleri içinde yer almaması nedeniyle gerek üst ölçekli 1/100 bin ölçekli plan ile gerek alt ölçekli 1/5000 ölçekli planlarla olan ilişkisi kurulamamaktadır. Ayrıca plan üzerinde yaptığımız inceleme ve değerlendirme sonucunda, plan kararlarının hangi ölçüt ve bilgilere göre oluşturulduğu anlaşılamamaktadır. Şöyle ki: · Planlama alanı sınırının hangi kriterlere göre belirlendiği, · Planda görülen kentsel alan sınırının hangi kriterlere göre oluşturulduğu, · Kentsel alan olarak belirlenen yerlerin, kıyı koruma ve zeytin alanları ile ilgili mevzuata uygun olup olmadığı, · Etkileşim alanlarının hangi kriterlere göre oluşup sınırlandırıldığı, · Öncelikli bölgelerin (1.öncelikli, 2.öncelikli, 3.öncelikli) hangi kriterlere göre oluşturulup sıralandırıldığı, · Öncelikli tesislerden özellikle yük, yat, kruvaziyer limanları ve feribot yolcu iskelelerinin, gerek mekânsal yer seçimlerinin gerekse kapasite ve türlerinin hangi ölçütlere göre belirlendiği, · Mevcut/planlı tesisler lejantı ile gösterilen feribot limanı ile yat limanı yanında; öncelikli tesisler lejantı ile gösterilen yat limanıyla birlikte artacak kapasitenin oluşturacağı çevresel etkilerinin ne olacağı, · Tehlikeli madde taşıyan gemilerin demirleme sahalarının körfez ve yerleşik alanlarda çok büyük risk oluşturması nedeniyle asla bu tür yerlerde bulunmaması gerekirken, öngörülen yer seçim kriterlerinin bu bağlamda nasıl düşünüldüğü, · Çok boyutlu uygunluk sürecinin nasıl belirlendiği, · Çok kriterli karar verme yönteminin nasıl oluşturulduğu, · Kıyı taşıma kapasitesinin hangi ölçütlere göre belirlendiği, · Kıyı siluetinin korunmasının nasıl sağlandığı, · Kıyıyı kullanan tüm paydaşları dahil eden bir yönetim modeli kurgusunun nasıl uygulamaya geçirildiği anlaşılamamaktadır. Her ne kadar; balıkçı barınağı, turizm ve yat limanı, mega yat limanı, yolcu iskelesi ve ro-ro, tersaneler ve çekek yerleri, endüstri ve yük limanlarının; deniz topoğrafyası ve oşinografi, doğal özellikler ve ekolojik durum, akıntı iklimi ve çevrinti, zemin koşulları ve yapısal tasarım; olanaklar/fırsatlar, sorunlar/tehditler açısından olabilirliklerinin “test edildiği” belirtilmiş olsa da; 1/50 bin ölçekli planın, hedeflediği biçimde yukarıda belirtilen nedenlerle bütünleşik bir yapı oluşturamadığı ve doğal alanları koruyamadığı açıkça görülmektedir. Burada temel sorun; gelişmenin ve imarın belirlediği türden bir koruma yaklaşımı hedeflendiği için, sonuçta korumadan taviz verildiği ortaya çıkmaktadır. Oysa korumanın izin verdiği bir gelişme ve imarın esas alınması beklenirdi. Kıyı alanlarını ilgilendiren bir başka sorun ise, “bütünleşik” ifadesinin kıyıyı izleyen yatay şerit içinde ele alınmasıdır. Oysa gündemde yer alan ve üst ölçekli 1/100 bin planın özel hükümleri içindeki bir maddesine istinaden yeni oluşan bir planlama sürecinin, kıyı alanlarını olumsuz etkilemesi konusu da önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın “8.16. Eko-turizm Alanları” ile ilgili maddesine istinaden çevre düzeni planında tarım alanı olarak belirtilen yerlerde, bütüncül olmayan mevzi imar planı çalışmaları yapılmakta ve onay süreci devam etmektedir. İlgili maddede eko-turizm alanları için şöyle denilmektedir: “Planlama bölgesinin doğal ve kültürel kaynak zenginliği nedeniyle; agro (çiftlik) turizm, klimatizm etkinliği, at ile gezinti etkinliği, dağ bisikleti etkinliği, dağcılık etkinliği, doğada serbest yürüyüş, kamping/çadırlı kamp, kayak, kuş gözlemciliği, mağaracılık, trekking, yamaç paraşütü etkinlikleri için uygun alanlar bilimsel yöntemlerle belirlenecek ve çevreye olumsuz etki yapmayacak şekilde planlanması için gerekli çalışmalar yapılacaktır. Bu alanlarda aile işletmeciliği şeklinde pansiyonlar, çiftlik evleri, dağ evleri vb. Konaklama kullanımları, yeme-içme tesisleri ile yöresel ürünlerin satış üniteleri yer alabilir. Geleneksel mimarinin ve doğal yapının korunması esastır. Yerel kaynakların kullanımını sağlanacaktır. Bu kapsamdaki uygulamalarda turizm tesislerinin belgelendirilmesine ve niteliklerine ilişkin yönetmelik hükümlerine uyulması zorunludur.” Oysa ki Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin tanımına göre eko-turizm, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Uluslararası Eko-turizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society) eko-turizmi “çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahattir” olarak tanımlar. Dünya Eko-turizm Zirvesi Mayıs 2002’de gerçekleşmiş ve 133 ülkenin onayladığı bir ortak tanım oluşmuştur “eko-turizm yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanı sıra, yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım ya da tavırdır”.[ii] Eko-turizmin en büyük amacı yaşayarak ve yaşatarak korumaysa, bu yarar en etkin şekilde yerel ölçekte ve küçük işletmeler olarak gerçekleştiği durumda sağlanmaktadır. Eko-turizmin küçük gruplar halinde yapılması, konaklamanın genellikle ailelerin işlettiği pansiyonlarda gerçekleştirmesi, işlerin lokal çapta ve küçük miktarlardaki sermayelerle kotarılması, geleneksel mimarinin ve yerel kaynakların kullanılması bu felsefenin temelini oluşturmaktadır. Eko-turizm amacına uygun gerçekleştirilmediği takdirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin içerisinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi tamamen olanaksızlaşır, bir başkalaştırma ve dışlama süreci başlar. Oysa Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi’nde Eko-turizmin amaç ve ilkeleriyle tamamen çelişen projelerin devreye girdiği ve eko-turizmin emlak rantına alet edildiği izlenmektedir. 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı - Plan Hükümleri doğrultusunda, Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi’ndeki turizm potansiyeli göz önüne alınarak, çalışma alanı içerisindeki bazı köylerin kırsalında, turizm alanı amaçlı 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının onay aşamasına geldiği ve bu durum karşısında çevredeki sivil toplum örgütlerinin itirazıyla, mahkeme süreçlerinin başladığı bilinmektedir. Sonuçta, günümüzde ve ülkemizde birçok kıyı alanında görüldüğü gibi, kuzey Ege kıyılarında da başlayan “ekoturizm” odaklı değişimler ve bütünleşik kıyı alanları planı karşısında, koruma olgusundan gitgide uzaklaşıldığı ve hedeflenen bütünleşik kıyı alanları planlaması ve yönetiminin yapılamaz hale geldiği yaşanmaktadır: · Arazilerin çok hızlı bir biçimde el değiştirme sürecine girmiş olması, · Mülkiyetin el değiştirmesi ile birlikte yerel halkın kendi yaşadığı bölgeden uzaklaşmak zorunda kalması, · Bu durumda yerel aile işletmelerinin yerini, yerelin dışından gelen ve bölgeye yabancı olan büyük işletmecilerin almasıyla sosyal doku özelliklerinin bozulması, · İletişim mecralarında bazı gayrimenkul pazarlama firmalarınca “ekoturizm imarlı proje alanı” tanıtımlarının yapılmasıyla bölge karakterine uymayan ve birbirine bakarak çoğalan imar faaliyetlerinin teşvik edilmesi, · Mevzii imar planı değişikliği ile doğal alanların bütünselliğinin bozulması, · Proje alanlarındaki mimari yaklaşımların doğayla uyumlu iyi bir tasarım düşüncesine çekiliyorcasına, esas problemin örtbas edilmesi, · Eko-turizmin ilke ve amaçlarıyla çelişen bu tür yaklaşımların, kıyı alanlarına olan olumsuz etkilerinin görmezden gelinmesi, · Kıyı alanlarıyla birlikte doğal alanların bir bütün olarak karakterinin hızla tüketilmesi noktasına gelinmiştir. Son söz olarak; kıyı alanlarını yatay bir şerit üzerinden düşünmenin yeterli olmadığı, gerisindeki alanlarla birlikte “etkileşimli” ve “bütünleşik” olarak ele alınmasının gerekliliği aşikârdır. Kaynaklar Ersoy, Melih., Kentsel Planlama Kuramları, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012. Bademli, R., “Kentsel Planlama İşliği Notları”, Derleyen: Ersoy, Melih., Kentsel Planlama Kuramları, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012. Özaydın, G., Özaydın, L., “Conflicting Goals For Sustainable Development In Coastal Towns The Case of Ayvalık”, Coastal Area Management: Integrating Environmental Objectives Into Regional Planning, Internatıonal Seminar 25 -29 March 1998 Antalya Turkey, Isocarp Publications, p.84-96. Özaydın, G., Özaydın, L.,“Kıyı Yönetiminde Bütünleştirilmiş Kentsel Gelişme Stratejileri”, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II.Ulusal Konferansı, Türkiye Kıyıları 98 Konferansı, 22-25 Eylül 1998 Ankara, ODTÜ Yayınları, s.475-484 . Söylemez, E., Çakır, Ö., Gökalp, T., Nal, S., “Türkiye’de Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Ve Planlaması Yaklaşımında Yaşanan Değişim Süreci Ve Sonuçları Açısından Bir Değerlendirme”, 9.Kıyı Mühendisliği Sempozyumu Bildiri Kitabı, 01-03 Kasım 2018, Adana, s.388-399. [i] Söz konusu çalışmayı yapan yazarların aynı zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü içindeki kadroda hem bürokrat, hem de teknik eleman olarak yer almaları ve konuya hâkim olmaları nedeniyle, yaklaşım biçimleri ele alınmış ve değerlendirilmiştir. |