ÖLÇÜ 2021 NİSAN SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TARIM VE AFET: KITLIK

Murat KAPIKIRAN

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı

AFET NEDİR?

Türk Dil Kurumu, Genel Türkçe Sözlük’te “afet” kelimesinin anlamına bakalım;

(a:fet), Arapça āfet

1. isim: Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım: “O yıl su baskınları bir afet gibiydi.”

2. isim: Kıran.

3. sıfat, mecaz: Çok kötü: "Şöhret gibi servetin de afet olduğunu yeni anlıyordum." - Reşat Nuri Güntekin

4. isim, mecaz: Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın: "Gül yüzlü bir afetti ki her busesi lale." - Yahya Kemal Beyatlı

5. isim, tıp: Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk.

Arapça kökenli, sebebi sadece doğa olayları olan, kırıp geçiren, mecazen “çok kötü” olup, şöhretinde, servetinde afet olduğunu yeni anlayan, güzel kadını afet olarak niteleyen, hastalıkların neden olduğu doku bozukluklarını afet olarak ifade eden TDK Genel Türkçe Sözlüğü, anlamın ciddiyetine dair vurgusu kıt olmakla beraber, insan faaliyetleri sonucu oluşan afetleri anlamın kapsamı içinde görmemektedir.

Genel olarak kabul gören afet tanımı ise; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı ve eylemleri durdurarak veya kesintiye uğratarak, toplulukları etkileyen doğal ya da insan kaynaklı olaylara verilen genel bir isimdir. Bu tanım ise yaşamın merkezine insanı koyan, ekosistemi oluşturan her bir ögenin bir diğeri için vazgeçilmez ve tamamlayıcı olduğu gerçeğini dışlayan bir tanımdır. Nükleer bir afetin, depremin ya da kıtlığın, etki alanı içinde bulunan tüm canlı ve cansızlarda oluşturduğu yıkıcı etkiler, yerküre ekosisteminin bütünlüğü (doğanın bütünlüğü) ilkesi gereği karşılaştırılamaz.

AFETİ TETİKLEYEN İNSAN ETKİSİ

Afetler; Kaynaklandıkları etkilere göre; doğal ve İnsan kaynaklı olmak üzere iki kategoride değerlendiriliyor. Jeolojik, atmosferik ve güneş sistemi ile astronomik etkiler kaynaklı, insanlığın afet kabul ettiği doğal olaylar, dünyayı var eden olmazsa olmazlardır. Dünyada, 4.6 milyar yıllık jeolojik tarih boyunca, bugün “afet” olarak tanımladığımız birçok olay yaşanmıştır. Büyük bir çoğunluğu öylesine etkili olmuştur ki insanın varoluşundan önce ve sonra dünya üzerinde çok büyük izler bırakmışlardır. Günümüzde bilim insanları söz konusu izleri değerlendirerek bunları “toplu yok oluş” dönemleri olarak değerlendirmektedir. Dünya tarihinin ilk dönemlerinde meydana gelen meteor yağmurları ve büyük çarpışmalar, küresel buzul dönemleri ve atmosferdeki ani karbon artışları gerçek doğa kaynaklı olaylar/afetler olarak tanımlanabilir.

Günümüzde yaygın olarak, insanı varoluşsal olarak tehdit eden doğa olayları, afet olarak nitelendirilmektedir.

İnsanın yerleşik yaşama geçmesi ve tarım toplumu olarak bir uygarlık oluşturmaya başlaması, aynı zamanda doğaya müdahale döneminin de başlaması olarak kabul edilebilir. Ekim-dikim, toprağın sürülmesi, ormanların tarım amaçlı hızla yok edilmesi, su tutmak için barajlar inşa edilmesi, büyük yapılar yapılması ve toplu yaşama uygun yerleşkelerin oluşturulmaya başlanması, insanın doğaya müdahalelerinden bazılarıdır.

Doğal olana müdahale edildiğinde; yeryüzünün doğal dengelenme süreçleri de değişmekte ve uzun süreçlere yayılmış olan hidrosfer-biyosfer dengesi kritik derecede bozulduğunda ani olaylar ile kesilerek olağan süreçlerin dışına çıkan katastrofik olaylara dönüşebilmektedir.

Doğal olan bu tür jeolojik olayların, afete dönüşmesinin altında, çoğunlukla insanoğlunun yanlış uygulamalarının yattığı görülmektedir. Dünya üzerinde yaşanan afetlerin sayısının, son yüzyılda önemli oranda artması, insan nüfusunun artmasıyla beraber mevcut kapitalist sistemin doğal dengeye kar amaçlı müdahalelerindendir. Mühendislik açıdan riskli alanlara yerleşimin giderek artması, kaçınılmaz olarak doğanın dengeleme kapasitesini azaltarak afetlerin şiddeti ve sayısının artmasına neden olmaktadır.

DOĞAL VE İNSAN FAALİYETLERİ KAYNAKLI AFETLER İÇ İÇE GEÇMİŞTİR.

İnsanlık tarihinde yaşanan salgınların, sanayileşme ve kentleşmeyle beraber doğal çevreye müdahalelerden kaynaklandığı, teknolojik afetlerin, gelişen teknolojilerin afetlere neden olmayacak şekilde yönetilememesinden kaynaklandığı artık genel kabul görmektedir. Gelinen noktada doğal ve insan etkisi ile oluşan afetler iç içe girmiş, hangisinin diğerinin nedeni olduğu bilimsel çalışmaların konusu haline gelmiştir. Küresel ısınma, iklim krizi, kuraklık, kıtlık, sel, erozyon, orman yangınları, hortum, çığ ve daha birçok afet çoğunlukla insan faaliyetlerinin tetikleyici etkisiyle, doğal afetlerle iç içe girmiştir.

Ne yazık ki son yüzyılda, afete dönüşen her tür jeolojik olaydan gerekli dersi çıkarılamamıştır. Japonya, Şili ve Peru gibi bazı ülkeler istisna sayılabilir. Oysa afete dönüşen olayların çoğu, özünde birbirinin tekrarıdır. İnsanoğlunun doğal çevreden bağımsız olmayan kendi geleceği için geçmişte yaşanan olaylardan ders alması, doğanın dengesine müdahale etmeden ya da dengelenmesine müsaade edecek bir yaşam modeli oluşturması varoluşsal bir zorunluluktur.

AFETLER

Bilim insanları 31 çeşit doğal afetin 28 tanesini meteorolojik afetlerin oluşturduğunu ifade etmektedirler. Meteorolojik afetlerin tekrarlanma sıklığı ve şiddetinde yaşanan artışın, insan faaliyetleri kaynaklı olduğu kabul edilmektedir. Afetlerin çeşitleri ve önem sıraları farklı ekosistemlerde farklılaşmaktadır. Türkiye üzerinden örneklendirecek olursak; Akdeniz Bölgesinde afetler; kuraklık, seller, orman yangınları, heyelan, dolu fırtınaları, çığlar ve donlar olarak sıralanabilir. Ülkemiz genelinde ise en sık görülen meteorolojik karakterli, insan faaliyetleri etkisi ile iç içe girmiş doğal afetler; dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınaları olarak kabul edilmektedir.

Birleşmiş Miletler tarafından hazırlanan “Sendai Afet Risklerinin Azaltılması Çerçeve Belgesi”nde (2015- 2030) belirtildiği üzere; 2005-2015 yılları arasında dünya genelinde meydana gelen afetler nedeniyle, 700.000’den fazla insan hayatını kaybetmiş, 1,4 milyondan fazlası yaralanmış ve yaklaşık 23 milyon insan evsiz kalmıştır. Genel olarak 1,5 milyar insan meydana gelen bu afetlerden etkilenmiştir. Kadınlar, çocuklar ve dezavantajlı gruplar daha fazla zarar görmüştür. Toplam ekonomik kayıp 1.3 trilyon $’dan fazla olmuştur. Ayrıca, 2008-2012 yılları arasında, 144 milyon insan afetlerden dolayı yaşadıkları yerlerden göç etmek durumunda kalmıştır. Özellikle iklim değişikliğinden dolayı daha da kötüleşen, sıklığı ve şiddeti artan afetler sonucu; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında oluşan gelir uçurumu da her geçen gün artmaya devam etmektedir.

İnsan faaliyetleri sonucu yıkıcılığı/kırımı artan doğal afetler gelişim hızlarına göre iki grupta değerlendirilmiştir. Yavaş gelişen doğal afetler (şiddetli soğuklar, kuraklık, kıtlık vb.) ve ani gelişen doğal afetler (deprem, seller, su taşkınları, toprak kaymaları, kaya düşmeleri, çığ, fırtınalar, hortumlar, volkanlar, yangınlar vb.) Yavaş ve hızlı gelişen doğal afetlerin çoğu, günümüzde, insan etkisiyle sıklığı ve şiddeti artan afetler kategorisinde değerlendirilmektedir.

İnsan kaynaklı afetler ise 5 grup olarak sınıflandırılmıştır;

1. nükleer, biyolojik, kimyasal kazalar

2. taşımacılık kazaları

3. endüstriyel kazalar

4. aşırı kalabalıktan meydana gelen kazalar

5. göçmenler ve yerlerinden edilenler vb.

AFET TÜRLERİ TABLOSU

JEOLOJİK AFETLER

KLİMATİK AFETLER

BİYOLOJİK AFETLER

SOSYAL AFETLER

TEKNOLOJİK AFETLER

Deprem, Heyelan, Kaya Düşmesi, Volkanik Patlamalar, Çamur Akıntıları, Tsunami

Sıcak, Dalgası Soğuk Dalgası, Kuraklık, Dolu, Hortum, Yıldırım, Kasırga, Tayfun, Sel, Siklonlar, Tornado, Tipi, Çığ, Aşırı Kar Yağışları, Asit Yağmurları, Sis, Buzlanma, Hava Kirliliği, Orman Yangınları

Erozyon, Orman Yangınları, Salgınlar, Böcek İstilası

Yangınlar, Savaşlar, Terör saldırıları, Göçler

Maden Kazaları, Biyolojik, nükleer, kimyasal silahlar ve kazalar, Sanayi kazaları, Ulaşım kazaları

GIDA YOKSUNLUĞU: KITLIK

Dünyada gözlenen afet türleri tablosunda adı geçen tüm afetler genel olarak tarımsal üretime olumsuz etkilidir. İnsan duyarlılığının ve endişesinin en yüksek olduğu afetlerin başında birçok afetin bileşkesi olarak ortaya çıkan ve gıda yoksunluğu anlamını taşıyan kıtlık afeti gelmektedir.

Nobel Barış Ödülü'nü Dünya Gıda Programı adına alan WFP'nin Amerikalı İcra Direktörü David Beasley, gelecek yılın bu yıldan daha kötü olacağına dair uyarı yaparak "2021'de korkunç boyutta kıtlık olacak" demiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) Nisan 2020’de yaptığı uyarıda "dünya yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla uğraşırken, birkaç ay içinde önlem alınmazsa korkunç boyuttaki kıtlık salgınının eşiğinde olunduğuna" dair uyarıda bulunmuştur.

Beasley, dünya liderleri para ve teşvik paketleri sağladıkları için bu kıtlık salgınını 2020'de engelleyebildiklerini söyleyerek, salgın nedeniyle özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerin ekonomilerinin kötüye gittiğini vurgulamıştır. Beasley, sokağa çıkma yasaklarının üretimi durdurduğunu ifade ederek, 2020’de Dünya Gıda Programı çalışmaları için ulaşabildikleri paranın 2021'de olmayacağını tahmin ettiklerini ifade etmiştir. Karşılaşılan trajedi ve krizlerin gelecek 12-18 ayda olağandışı bir hal alacağına dikkati çeken Beasley, kıtlık, açlık, istikrarsızlaştırma ve göç konularına odaklanılması gerektiğini vurgulamıştır. WFP'nin 2021 yılında kıtlıkla mücadele için 5, dünya genelindeki programlarını sürdürebilmek için de 10 milyar dolara ihtiyaç duyduğunu ifade ederek, yeterli paraya erişememeleri durumunda yaklaşık 30 ülkenin kıtlık şartlarına girebileceğini belirten Beasley, ayrıca düşük ve orta gelirli ülkelerin ertelenen borç ödemelerinin zamanının gelmesiyle, 2021'in kötü bir yıl olacağı değerlendirmesinde de bulunmuştur.

Görüleceği üzere Nobel Barış Ödülü alan Dünya Gıda Programı, 5-10 Milyar dolar ile 30 ülkeyi kıtlık şartlarından kurtarabilecekken Birleşmiş Milletlerden bu ödeneği alabilme endişesini dile getirmektedir. İnsan faaliyetleri kaynaklı afetlerin oluşmasının nedeni olan, doğaya yapılan denge- kıran müdahalelerin sorumlusu, kar maksimizasyonu odaklı, ekolojik duyarlılık taşımayan küresel şirketler ve onların yerel uzantılarıdır. Neoliberal özelleştirme ile ele geçirdikleri tüm kamu kaynaklarını, küresel veya bölgesel olarak adil kullandırmadıkları gibi en acımasız şekilde, açlık krizini de fonlamak istememektedirler. Sosyal devleti ortadan kaldıran, kamu otoritesinin kamusal sorumluluklarını (eğitim, sağlık, su ve yeterli-sağlıklı gıdaya erişim vb.) ticarileştiren, özelleştiren neoliberal sistem, neden olduğu afetlerin ardından oluşan ihtiyaçları ticarete konu edip, paraya tahvil etmektedir. Küresel karbon pazarı, suyun ticarileştirilmesi, tohum, tarım ve gıda da küresel şirketlerin egemenliği bu durumun açık göstergelerinden bazılarıdır.

Kuraklık, kıtlık ve açlık; canlılar için temel ihtiyaç olan su ve gıdanın bulunamamasıdır. Bölgesel veya küresel olarak yaşanabileceği beklentisi dahi makro ve mikro canlıların tümü için en büyük afettir.

Türkiye'de de durum çok farklı değil. Tarım Bakanı Ekrem Pakdemirli 2020 yılı için; "Bu yıl içinde meydana gelen afetler nedeniyle 57 ilde, 163 bin 850 üreticiye ait 4 milyon 328 bin 685 dekar alan etkilendi. Bu afetlerin büyük bölümü mayıs ayı içinde oldu. Tarım sigortası kapsamında olan afetlerle ilgili TARSİM tarafından yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda yaklaşık muallak hasarlar dahil 780 milyon lira hasar tazminatı ödenecek. Ekspertiz çalışmalarının bitirilmesinden sonra hasar tazminat ödemeleri yapılacak." dedi.

Üreticilerin, tarım sigortası kapsamında olan riskler için TARSİM hasar raporu, tarım sigortası kapsamına girmeyen afetler için de il/ilçe hasar tespit komisyonu raporuyla Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine başvurarak, tarımsal kredi borçlarını erteletebileceğini ya da taksitlendirebileceğini işaret eden Pakdemirli, ayrıca TARSİM kapsamında olmayan afetlerle ilgili il/ilçe tarım ve orman müdürlüklerinin hasar tespit çalışmalarının ardından ilgili valiliklerin Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığından il acil destek ödeneği talep edebileceklerini bildirdi.

Pakdemirli, 2020 mayıs ayında ani sıcaklık değişimleri nedeniyle Akdeniz ve Ege bölgelerindeki bazı illerde; turunçgil, zeytin ve bağ üretim alanlarında küçük meyve dökümlerinde artış meydana geldiğini belirterek, şunları kaydetti: "Ülkemizde uzun yıllardır ilk kez turunçgilleri olumsuz etkileyen aşırı sıcak zararı yaşandı. Aşırı sıcak zararı tarım sigortaları kapsamında bulunmuyor. Bu konuda gelen talepleri dikkate alarak önümüzdeki yıl itibarıyla narenciyede sıcaklık zararının TARSİM kapsamına alınması için bilimsel bir çalışma başlattık. Tarım doğal afetlerden en çok etkilenen sektör. Çiftçilerimizin tarım sigortası yaptırması büyük önem taşıyor."

Görüleceği üzere, tüm ülkenin beslenmesine konu olan tarımsal üretimi yapan çiftçiler afete uğradıklarında yanlarında devleti bulamıyor. Kuruluş amacında; iklim değişikliğinin bir sonucu olarak doğal afetlerin yıkıcı etkisi ve sıklığı karşısında, üreticilerin bitkisel ürünlerini ve hayvanlarını, doğal afetlere ve çeşitli risklere karşı, geniş teminat kapsamı ve yüksek güvence ile koruyabilecekleri en etkili çözüm olduğu yazan TARSİM, sigorta kapsamındaki bazı afetlerde kısmi devlet desteğiyle Tarım Sigortası yaptırıp, TARSİM’e poliçelerini ödeyenlerin zararlarını kendi kıstaslarına göre tazmin ediyor. Tarım sigortası kapsamına girmeyen afetlere maruz kalan kredi kullanmış üretici ise İlçe hasar tespit komisyonu raporuyla Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine başvurarak, tarımsal kredi borçlarını erteletebiliyor ya da taksitlendirebiliyor. Üretici, afet te yaşamış olsa, kredi borcunu ödemek için satması gereken ürün, afet ile yok olmuşta olsa kredi borcunu ödemekle mükellef tutuluyor. Devlet bu üreticilerin kredi borcunu silmek ve uğradığı zararı tazmin etmek için bir fon oluşturmuyor. Afetleri tetikleyen etkilerin kaynağı olan kontrolsüz yatırımlar ve doğaya müdahalelerin sorumlularına tazmin yükü getirilmiyor. Afet ile kayba uğrayan üreticiler ve üretim gerçekleşmediği için bir avuç ithalatçının insafına terk edilen halk afetlerin yükünü çekmek zorunda bırakılıyor.

Arazi kullanımı, iklim değişikliği ve kuraklık için gereken önlemler bir an önce alınmazsa kıtlık çok yakın ve büyük bir tehlike olarak kapıda beklemektedir.

Kıtlık tehlikesinden korunmak için tarım ürünleri üretimini yerelleştirmek, küresel gıda ve tarım sisteminden bağımsızlaşma olanağı veren dayanışma ekonomilerini geliştirmeyi hedeflemek gerektiği, dünyada ki bir çok örneğinin krizler karşısında en korunaklı uygulama olmasıyla da sabittir. Günümüz koşullarında istikrarsızlıkların ve afetlerin etkilerinden korunabilmenin en iyi yollarının; kooperatifleşme ve topluluk destekli agroekolojik tarım olduğu, birçok farklı ülkede başarılı uygulamalarıyla ortadadır.