ÖLÇÜ 2021 NİSAN SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

DEPREM ve BÜYÜK ENDÜSTRİYEL KAZALARDAN

NE ÖĞRENDİK?

Veli DENİZ

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası

Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA)

Kocaeli İSİG Meclisi

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 22 yıl geçti. Endüstriyel tesislerde yangın ve patlamalar devam ediyor. Her yeni depremde, her yangın ve patlamadan sonra yeniden konuşmaya başlıyor, ama önlem al(a)mıyoruz. İnsanlar tedirgin ve korkuları devam ediyor. Geçen sürede yapılanlar, yapıldığı söylenenler bize yaşanan afetlerden yeteri kadar ders çıkarmadığımızı gösteriyor.

**

Afetler ve Endüstriyel Kazalar üzerine son otuz yılda çok yazı yazdığımı, panel ve kongrelerde çok bildiri sunduğumu 2019 yılında Ölçü Dergisi Afet Özel Sayısı’ndaki yazımızda da belirtmiştim [1]. Son 2-3 yılda da kalemimizin yettiği ölçüde yazmaya, haberdar olduğumuz her etkinliğe katkı vermeye çalıştım. Ölçü Dergisi’nin bu sayısında deprem ve afet yönetimi, kent planlanmasından dayanıklı konut üretimine kadar çeşitli konularda farklı disiplinlerdeki uzmanların yazılarının yer alacağını düşünüyorum. Bu yazıda özetle, deprem ve başka afetlerin tetikleyeceği büyük endüstriyel kazalar ve afete dönüşme potansiyeli taşıyan yangın ve patlamalar konusunda bilinmesi gereken temel hususlar ile yaşanmış büyük endüstriyel kazalardan çıkarılan derslere değinilmesi amaçlanmıştır.

Kaza-Afet arasındaki nedensellik ilişkisini anlayabilmek için temel tanımlamalarla başlamak daha doğru olacaktır:

Afet; “fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar meydana getiren, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları derinden etkileyen, mevcut hizmet sistemlerinin kilitlendiği, kaynakların yetersiz kaldığı, doğal, teknolojik ve insan kökenli olaylar”a denir. “Bir kuruluşun işletimi esnasındaki kontrolsüz olaylardan kaynaklanan ve kuruluşun içinde ve/veya dışında insan sağlığı ve/veya çevre için derhal veya daha sonra önemli etkilere yol açabilen olaylara” ise “Endüstriyel Kaza” denir.

Tüm teknolojik gelişmelere, erken uyarı ve kontrol sistemlerinin kullanılmaya başlanmasına, digitalleşme ve otomasyon uygulamalarına rağmen dünyada ve ülkemizde çeşitli endüstriyel kazalar olmaya devam etmektedir. Artık çok iyi bilindiği ve anlaşıldığını düşündüğümüz üzere bazı afetler, özellikle depremler endüstriyel kazaların tetikleyicisi olabilir. Ya da bir başka nedenle meydan gelen endüstriyel kaza afete dönüşebilir. Afet ve endüstriyel kaza hem neden hem de sonuçtur. Doğal afetler birçok endüstriyel tesiste önemli hasarlar yapmakta, bu hasarların büyüklüğüne bağlı olarak da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek ikincil olayların başlamasına neden olmaktadır. Deprem, sel baskını veya yıldırım düşmesi vb. doğal olayların tetiklemesi ile başlayan ve tehlikeli maddelerin boşalması/salınımına neden olan kazalar; literatürde kısaca “Natech” veya “na-tech kazaları” olarak adlandırılır. “Natech” kazaları; “Doğal afet etkilerinin ikincil teknolojik yan etkileri” olarak da tanımlanmaktadır. Bu tür endüstriyel kazalar, özellikle herhangi bir yerde hem doğal afet tehlikesi hem de bölgede zararlı kimyasallar mevcutsa, başka bir deyişle tehlikeli kimyasal depolayan, kullanan veya üreten tesisler varsa daha da önem kazanmaktadır. Çünkü doğal afetler sonrasında genellikle yangın ve patlamalar ile kimyasal gaz salınımları ve kaçakları meydana gelebilmektedir. Afetler ve Büyük Endüstriyel kazalar tarihi incelendiğinde yaşanmış birçok Natech olayı görebiliriz. Tablo 1’de büyük endüstriyel kazaları tetikleyebilecek doğal olayların sınıflandırılması verilmektedir [2].

Tablo 1: Afete sebep olabilecek doğal olaylar [2]

JEOLOJİK

METEOROLOJİK

HİDROLOJİK

İKLİMSEL

Deprem

Şiddetli yağış

Su baskını/Sel

Sıcak Hava

Toprak kayması

Fırtına

Kıyı erozyonu

Soğuk Hava

Çökme/batma

Hortum/Kasırga

Don

Don şişmesi

Tayfun

Kuraklık

Diğer meteorolojik olaylar

Yıldırım düşmesi

Dünya Sağlık Örgütü tarafından da vurgulandığı gibi, doğal olaylar tarafından tetiklenen afetler hem sıklık hem de etkileri açısından giderek önem kazanmaktadır. Doğal olaylar kaynaklı tehlikeler ve teknolojik tesisler arasındaki etkileşimin oluşturduğu birleşik tehditler hem araştırmacılar hem de endüstriyel uygulayıcılar arasında büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Kimya endüstrisindeki tesislerin çoğunda herhangi bir kaçak ve gaz salınım durumunda çalışanlara, yakın çevredeki insanlara, varlıklara ve doğal çevreye zarar verebilecek önemli miktarlarda tehlikeli madde depolanır. Bu nedenle, kimyasal tesisler, Natech'lere açık, doğal olaylardan etkilenebilecek kritik altyapılara sahiptir. Görünüşte basit kabul edilen ve önem verilmeyen ekipman arızaları (bir sürgülü vananın iyi kapanmaması gibi) ile bağlantılı olarak ortaya çıkan doğal tehlikeler (aşırı hava koşulları gibi) ile birleşince çok yıkıcı doğal-teknolojik (Natech) kazalarına neden olabilir. Ayrıca, kimya fabrikalarındaki bu tür Natech kazalarının sonuçlarının, domino etkilerine belirleyici olan güvenlik bariyerlerinin arızalanması veya kullanılamaması ile şiddetlenen ikincil kazaların büyümesi nedeniyle çok daha şiddetli hale gelmesi de mümkündür. Örneğin, 2005 yılında meydana gelen Rita ve Katrina kasırgaları sonrasında Meksika Körfezi’ndeki kıyı ve açık deniz tesislerinden 8 milyon galonluk yağ kaçağı meydana gelmiştir. 2004 yılındaki Sumatra depremi ve meydana gelen tsunaminin tetiklemesi sonunda Endonezya’nın Banda Aceh kıyısındaki Pertamina yağ depolarından 8 000 m3 yağ okyanusa karışmıştır. 2002 yılında Çek Cumhuriyeti’nde Prag’ın kuzeyindeki Neratovice kasabasındaki Labe nehri üzerinde bulunan “Spalona Chemical Works” firmasından 400 kg klor gazı kaçağı bu tür kimyasal kazalara örnek olarak verilebilir [3]. Ülkemizde 1999 Marmara depreminin bölgedeki birçok tesisi etkilediği, gelecek depremlerin de benzer etkilerinin olabileceği herkesçe bilinmektedir. Tesislerdeki boru hatları ve depolama tankları doğal olaylardan en çok etkilenen ekipmanlardır. Özellikle eski tesislerdeki ekipmanlar, korozyon, malzeme yaşlanması, yetersiz bakım vb. nedenler önemli tehlike kaynaklarını oluşturmaktadır. Tarihteki büyük endüstriyel kazaların bazıları Ref.1’de önceki yazımızdaki Tablo 1’de, ülkemizde meydana gelen endüstriyel kazaların bazıları ise Tablo 2’de verilmiştir [1].

Son yıllarda kimya endüstrisinde önemli gelişme sağlayan Çin’de 2020 yılında yayınlanan çalışmada tehlikeli kimyasal tesislerinde 2013-2020 arasında meydana gelen kazalar incelenmiş, Tablo 2’de verilen her bir kazanın tetikleyen unsurlar, kaza nedenleri ve çıkarılan dersler ayrı ayrı incelenmiştir [4].

Tablo 2: Çin’de meydana gelen bazı tehlikeli kimyasal kazaları [4]

Yıl

Kazanın Olduğu Şehir

Kaza türü

Proses

Ölü

Yaralı

2013

Qingdao, Shandong

Ham petrol sızıntısı ve patlama

Taşıma

62

136

2014

Suzhou, Jiangsu

Alüminyum toz patlaması

Üretim

97

163

2015

Tianjin Port

Nitroselülozun ani yanması ve Amonyum Nitrat patlaması

Depolama

173

798

2015

Dongying, Shandong

Dinitrobenzen karışımı proses ünitesinde patlama

Üretim

13

25

2017

Lianyungang, Jiangsu

M-diklorobenzen kaçağı ve patlama

Üretim

10

1

2017

Linyi, Shandong

LNG sızıntısı ve patlama

Yükleme/boşaltma

10

9

2018

Yibin, Hubei

Bütilamit, Sodyum Klorat, Metil Benzen vb kimyasalların patlaması

Üretim

19

12

2018

Zhangjiakou, Hebei

Etilen Klorür sızıntısı ve patlama

Üretim

24

21

2019

Sanmenxia, Henan

Sıvı oksijen sızıntısı ve yanıcı maddelerin patlaması

Üretim

15

16

2019

Yancheng, Jiangsu

Nitrifikasyon atıklarının tutuşması ve patlama

Depolama

78

716

2021 yılında yayınlanan başka bir çalışmada 1989'dan 2019'a kadar Çin'de sıcak mevsimde meydana gelen tehlikeli kimyasal kazaların özellikleri incelenmiştir [5]. Bu çalışmada, kazaların dağılımı Şekil 1 ve 2’de, özellikleri hakkında istatistiksel veriler ise Tablo 3, 4 ve 5’te verilmektedir.

Şekil 1: Çin’de yazın sıcak aylarda meydana gelen kazaların bölgelere dağılımı

Tablo 3. Tehlikeli Kimyasal Kazalarının İstatistiki Verileri

Kaza

Türü

Kaza

Sayısı

(%)

Ölüm

Sayısı

(%)

Yaralı

Sayısı

(%)

Patlama

43

56.6

530

63.3

1,536

63.5

Yangın

14

18.4

200

23.9

150

6.2

Zehirlenme

11

14.5

75

9.0

679

28.1

Boğulma(asfeksi)

7

9.2

27

3.2

8

0.3

Kaçak/Sızıntı

1

1.3

5

0.6

45

1.9

Total

76

100

837

100

2,418

100

Şekil 2: Çeşitli Kimyasal Kazalardaki Kayıplar

Tablo 4. Kazaların oluş yerlerine göre dağılımı

Kaza

Yeri

Kaza

Sayısı

(%)

Ölüm

Sayısı

Yaralı

Sayısı

Üretim

45

59.2

293

432

Taşıma

7

9.2

201

613

Depolama

12

15.8

274

1,185

Ürün Sevkiyatı

5

6.6

44

133

Atık Bertarafı

7

9.2

25

55

Toplam

76

100

837

2,418

Tablo 5. Tehlikeli Kimyasal Kazaları ve Nedenler

Kaza

Nedeni

Kaza

Sayısı

(%)

Ölüm

Sayısı

Yaralı

Sayısı

Arızalı ekipman

15

19.7

121

255

Uygun olmayan/Hatalı İşlemler

31

40.8

247

336

Yetersiz İSG Yönetimi

23

30.3

207

253

İşletmedeki tehlikeli ortam

5

6.6

215

1,018

Tesadüfi olaylar

2

2.6

47

556

Toplam

76

100

837

2,418

Bu çalışmada yaz aylarında kaza sıklığının arttığı, kazaların çoğunun üretim süreçlerinde gerçekleştiği (% 59,2), KOBİ'lerdeki kaza sıklığının, büyük işletmelerdekinden çok daha yüksek olduğu, kötü çalışma ortamın ve uzun çalışma saatlerinin kaza sıklığını etkilediği gibi çok değerli sonuçlar elde edilmiştir [5].

Depremin endüstriyel tesislere etkileri

Endüstriyel bölgelerde meydana gelen depremlerin çevresel, ekonomik ve sosyolojik birçok sonuçları ortaya çıkar. 17 Ağustos Marmara depremi ile bölgedeki tesislerde meydana gelen hasar, önceki yazımızda ayrıntılı olarak açıklanmıştı [1]. Marmara depremi, 214 000 konut ve 30 500 işyerinin yıkılmasına neden olmuş ve evsiz kalan binlerce kişiyi işyerlerindeki üretimin durmasıyla işsizlik tehlikesi ile de karşı karşıya bırakmıştır. Birçok kaynakta depremin neden olduğu hasarın 16-20 milyar ABD dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. İzmit Ticaret Odası’nın 1999 raporlarına göre 350 tane KOBİ depremden etkilenmiştir. Kocaeli Çevre Müdürlüğü’nün yayınladığı bir rapora göre 58 fabrikanın depremden orta ve ağır derecede etkilendiği ve bunların çoğunda kimyasal kaçaklar meydana geldiği bildirilmiştir [1].

Endüstriyel Kazalarla ilgili Mevzuat

Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik’lerin (alanda çoğu kez BEKRA ve/veya SEVESO Yönetmelikleri olarak anılmaktadır), ülkemize uygulanması ise oldukça geç ve meşakkatli olmuştur. Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik uzun yıllar taslak halinde bekletilmiş, Seveso I yönergesinden 29 yıl sonra ancak yayınlanabilmiştir. Yönetmeliklerin uygulanması konusunda son on yıl içinde önemli çalışmalar yapıldığı, ancak özellikle Seveso III gereklilikleri konusunda ciddi eksikliklerimiz olduğu bilinmektedir.

Tablo 5: Seveso Yönergelerinin Ülkemizdeki Uygulanma Tarihçesi

SEVESO YÖNERGESİ

ÜLKEMİZDEKİ İLGİLİ YÖNETMELİK

Tarih

Yönerge No

Tarih

Yönetmelik Adı

24.06.1981

82/501/EEC SEVESO I Direktifi

18.08.2010

Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik

09.12.1996

96/82/EC SEVESO II Direktifi

30.12.2013

Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik

4.7.2012

(Yürürlük: 1.6.2016)

2012/18/EC SEVESO III Direktifi

02.03.2019

Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik

AB Seveso III yönergesi hazırlanırken özellikle Aarhus Sözleşmesi’ne (Aarhus Convention) uyumlu hale getirilerek yayınlanmıştır. Aarhus Sözleşmesi, 25 Haziran 1998 tarihinde Danimarka’nın Aarhus kentinde Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (ECE) tarafından imzaya açılmış ve 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aarhus Sözleşmesi, şimdiki ve gelecek kuşakların sağlıklı ve iyi bir çevrede yaşam haklarının korunmasına katkı sağlamak amacıyla, “çevresel konularda bilgi ve belge edinme”, “karar süreçlerine halkın katılımı” ve “adalete erişim” (access to Justice) konularını ele alan ilk uluslararası sözleşmedir. Aarhus Sözleşmesi’ne uyum kapsamında; tüm kurumlar kendi kuruluşları ile ilgili “temel bilgileri halka sağlama zorunluluğu” yönergeye eklenmiştir.

Ülkemizde halen yürürlükte olan yönetmeliğe göre; yönetmeliğin ekinde belirtilen eşik değerlere eşit veya üzerindeki miktarlarda tehlikeli madde bulunduran veya bulundurması muhtemel kuruluşlar “Üst seviyeli kuruluş” olarak tanımlanmaktadır. Yine Ek-1’de [ZK(LB1][VD2]tanımlanan toplama kuralı dikkate alınmak şartıyla, belirtilen eşik değerlere eşit veya bunların üzerinde olmakla beraber, Sütun 3’teki değerlerin altındaki miktarlarda tehlikeli madde bulunduran veya bulundurması muhtemel kuruluşlar da “Alt seviyeli kuruluş” olarak tanımlanmakta ve yönetmeliğin kapsamına girmektedir.

Seveso III yönergesine dayanan bu yönetmelik yeni bir yaklaşım getirilmekte ve kimyasal tesislerden kaynaklardan riskleri “halkın bilme hakkı“ olduğu öngörülmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, bu yönerge ile kimyasal tesislerin sorumlularına, aşağıda belirtilen hususlarda halka bilgi verilmesi zorunluluğu getirilmektedir:

- Kuruluşların endüstriyel faaliyetleri ile ilgili basit açıklamalar yapması.

- Kullandığı tehlikeli maddelerin neler olduğunu ve etkilerini açıklaması.

- Olası büyük kazanın halka verebileceği zararla ilgili genel bilgi verilmesi.

- Bir kaza anında halkın nasıl haberdar edileceğinin açıklanması ve halkın nasıl davranması gerektiği konusunda bilgi verilmesi.

Yönetmeliğin “Kamunun Bilgilendirilmesi” başlığı altında 16. Madde 1. bendinde “Alt ve üst seviyeli kuruluşun işletmecisi, Ek-5 Bölüm 1’de yer alan bilgilerden az olmamak kaydıyla kamuyu internet sitesi, internet sitesi yoksa bağlı bulunduğu sanayi ve/veya ticaret odası internet sitesi üzerinden sürekli bilgilendirir ve gerektiğinde bu bilgileri günceller……” denilmektedir.

Yine aynı maddenin 2. bendinde “Üst seviyeli kuruluşun işletmecisi, ayrıca; Ek-5 Bölüm 2’de belirtilen bilgileri hazırlar ve internet sitesi üzerinden kamuya, güncel, net ve açıklayıcı bir şekilde talebe bağlı olmaksızın sağlar. Büyük endüstriyel kazalarla ilgili hazırlanacak güvenlik raporu, büyük kaza önleme politika belgesi, büyük kaza senaryo dokümanı ve dâhili acil durum planı ile ilgili tebliğlerde belirtilen gizli bölümler dışında kalan diğer bilgilerin kendisinden talep edilmesi halinde, kuruluşta meydana gelebilecek büyük kaza tehlikeleri ve bu tehlikelerin potansiyel etkileri ve alınacak önlemler hakkında, genel bilgiyi içeren teknik olmayan bir özeti de içerecek şekilde düzenlenmiş bilgileri talep edenlere sağlar.” denilmektedir.

Ancak, yasal olarak böyle bir zorunluluk olmasına rağmen alandaki işleyiş tamamen belirsizliklerle doludur. 18 Eylül 2019 günü İstanbul Deri Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren poliüretan

kimyasalları üretimi yapan bir fabrikada meydana gelen yangın ve sonrası yaşananlar, eksikliklerimizi ve endüstriyel kazalar konusundaki ihmalleri hatırlatan basit bir örnektir. Sakarya-Hendek’te, 3 Temmuz 2020 de Büyük Coşkunlar Havai Fişek fabrikasında meydana gelen patlama sonrasında BEKRA (Seveso) yönetmeliği kapsamında olması gereken firmanın yönetmeliğin gereklerinin yerine getirmediği bilirkişi raporlarına yansımıştır. Aynı şirketin fabrikalarındaki dokuzuncu patlama olduğunu yeni öğrendiğimiz bu patlamada, 7 işçi hayatını kaybetti, 114 işçi ise yaralandı. 2007’den beri gerçekleşen 8 ayrı patlamada ise 13 kişinin öldüğü ve onlarca yaralının olduğu sonradan öğrenildi.

Ülkemizde kimyasal tesislerin kapasite raporları maalesef yasa ile gizli tutulmaktadır. Bu nedenle yangın olan tesisin depolarında bulunan tehlikeli kimyasalların cinsi ve miktarı bilinmemektedir.

Oysa yürürlükteki yönetmeliğin kamunun bilgilendirilmesi maddesi gereğince bu bilgilerin hazırlanmış ve paylaşılmış olması gerekirdi. Bu tür tesislerin bulunduğu illerin Sanayi Odaları (veya Sanayi ve Ticaret Odaları) ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri’nde bu bilgiler mevcut olduğundan endüstriyel kazanın etkileri ve alınacak önlemler konusunda ilgili kurumlar tarafından hiç gecikmeden zamanında sağlıklı bir açıklama yapılmalı, çevre halkı ve toplum bilgilendirmelidir. Birçok ilin afet planının hazır olduğu söylenmektedir. Ancak, AFAD bu tür olaylarda yeteri kadar hızlı davranamadığı dikkatimizi çekmektedir. Hendek olayında denetim sorumluluğu olan devletin yerel yöneticilerinin firma sahipleri ile ilişkileri nedeniyle görevlerini yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır.

Afet Yönetimi ve Endüstriyel Kazalar için ne yapılmalı?

Bu yazının ana konusu olan depremin tetikleyeceği endüstriyel kazaların afete dönüşmesini engellemek için yapılması gerekenlere elbette risk yönetimi anlayışı ile yaklaşılmalıdır. Risk, “belli bir zamanda tehlike ve tehditlerin neden olabileceği her türlü kayıpların olasılığı” olarak tanımlanabilir. Doğal afetler kapsamında risk, tehlike veya tehdit, toplumunun zarar görebilirliği (savunmasızlık) ve kapasite gibi bileşenleri kapsar. Risk, tehlike ve toplumun savunmasızlığı ile doğru orantılı, kapasite ile ters orantılıdır. Zarar görebilirlik (toplumun savunmasızlığı) depremin neden olacağı kayıplar ve hasarı arttıracak fiziksel, sosyal ekonomik ve çevresel faktörlerden oluşan koşulların tümünü ifade eder. Kapasite ise bir toplum, topluluk veya kurum bünyesinde bulunan ve afetlerin etkilerini veya risk düzeyini azaltabilecek güç ve kaynakların tümüdür. Kapasiteler fiziki, sosyal, ekonomik araçlar olabileceği gibi toplumdaki yetişmiş insan gücü, liderlik ve yönetim becerileri de olabilir. Afetin büyüklüğü toplumun yapısına çok bağlıdır. Tehlikeler, hazırlıksız toplumlarda afete dönüşür. Bu nedenle sivil toplumun tehlikeyi, başka bir deyişle depremi konuşmasında, tartışmasında yarar yoktur. Doğal afete neden olan tehlikeleri çoğu kez engelleyemeyiz, ancak tehlikenin afete dönüşmesini engellemek mümkündür. Toplumun tepki düzeyi, insan faaliyetlerinin doğruluğu/yanlışlığı, ya da yeterliliği/yetersizliği oranına göre afetin büyüklüğü artmakta veya azalmaktadır. Bazı doğal olaylar, örneğin meteorolojik olaylar çok önceden büyük bir doğrulukla tahmin edilerek erken uyarılar yapılır ve çeşitli önlemler alınabilir. Böylece afetin etkileri azaltılabilir.

Endüstriyel bölgelerdeki depremlerin alt yapıları etkilemesi kaçınılmazdır. Sağlam yapılmamış evlerin ve fabrika binalarının çoğu orta büyüklükteki bir depremde ya hasar görür ya da yıkılır. Elektrik kesilmesi, su tesisinin hasar görmesi ve su temin edilememesi, doğal gaz hatlarındaki hasarlar ve meydana gelen gaz kaçaklarının patlama ve yangınlara neden olması, bölgedeki barajların yıkılması veya hasar görmesi, tehlikeli kimyasal sızıntısı, domino etkisi ve toprak kayması akla ilk gelen ikincil olaylardır.

Natech Risk Değerlendirmesi

Teknolojik felaketleri tetikleyen doğal olaylar, endüstriyel tesisler ve proses tesisleri için risk oluşturmaktadır. Bu tesisler tehlikeli maddeleri işlediğinden, yakındaki yerleşim alanlarını tehlikeye atabilir ve mali sonuçları olabilir. Bu nedenle, endüstriyel tesislerde ve yakındaki yerleşim alanlarında etkili önleme, azaltma ve acil durum müdahale planlaması için uygun Natech risk değerlendirmesi gereklidir.

Natech risk değerlendirmesini ölçmek için kullanılan parametreler belirsizliklere tabidir ve etkileşimleri doğrusal değildir. Son yıllarda Natech riskine ilişkin farkındalık artarken, Natech risk değerlendirmesi için yöntem, araç ve rehberlik eksikliği vardır. Öte yandan endüstriyel tesislerin doğal olaylar kaynaklı tehlikelerin etkilerine karşı direncini artırmak için mutlaka risk değerlendirmesi ile işe başlanması bir ön koşuldur. Böyle doğru ve basit bir değerlendirmenin yokluğunda, önemli risk unsurları belirlenemeyebilir, bu da alınan önlemlerin yetersiz ve hazırlık seviyelerinin düşük kalmasına sebep olacaktır.

Bu ihtiyaç bağlamında, Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi (JRC) bir Natech risk değerlendirmesi yöntemi oluşturmuş ve bu yönteme dayalı olarak “Hızlı Natech Risk Değerlendirme ve Haritalama Sistemi’ni (RAPID-N)” geliştirmiştir [6]. RAPID-Nbu eksikliği gidermek amacıyla geliştirilmiş, doğal tehlike hasar analizi ile endüstriyel kaza etki analizlerini bütünleşik şekilde gerçekleştiren bir sistemdir. Ölçeklenebilir şekilde gerek tesis özelinde gerekse bölgesel olarak Natech risklerinin olaylara özgü otomatik oluşturulan senaryolar ile hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirilmesini sağlamakta, sonuçlar Natech risk raporları ve risk haritaları şeklinde sunulmaktadır

Sistemin ana amacı Natech risk analizini hızlı ve en az veriye ihtiyaç duyacak şekilde gerçekleştirmektir. Bu amaç için sistem, endüstri ve doğal tehlike verilerini bir araya getirmekte, doğal tehlikelerin proses ekipmanlarında neden olabileceği hasarları tespit etmekte, hasarlar ile ilgili olası Natech kaza senaryolarını oluşturmakta ve bu senaryoların diğer ekipmanlar ve insan hayatı üzerinde neden olabileceği olumsuz etkileri nicel (kantitatif) olarak hesaplamaktadır. RAPID-N uygulaması hakkında detaylı bilgiye ulaşmak mümkündür [6-8].

Risk Demokrasisi talebimizi yineliyoruz

Konuya önceki yazımızda da değinmiştik. Klasik karar süreçlerinde (teknokratik model) toplumu derinden etkileyecek tüm kararlar, uzmanların kendilerine sağladıkları bilgilere göre bürokratlar veya seçilmişler tarafından verilmektedir. Afet yönetimi söz konusu olduğunda, yaşanan olaylar ve pratikler bu yöntemin sakıncalarını ortaya çıkarmıştır. Böyle durumlarda afet yönetiminin başarılı olamamakta hem zarar hem de can kaybı artmaktadır. Bu nedenle bizim ülkemizde yürütülmekte olan afet yönetiminde köklü bir düşünsel model (paradigma) değişikliğine gereksinim olduğu yönünde görüşümüzde ısrar ediyoruz. Bu yaklaşım değişikliğini “uzman yaklaşımlı düşünsel model”den “değerler öncelikli düşünsel model”e geçiş olarak tanımlayabiliriz. Bu yeni anlayışın temel özellikleri şeffaflık, dürüstlük (hesap verebilirlik/denetlenebilirlik), açıklık (bilgileri paylaşma/iletişim), iş birliği ve karar süreçlerine katılımdır. Bu anlayış ve yaklaşım Risk Demokrasisi olarak adlandırılmaktadır. Risk demokrasisi kısaca “paydaşların tamamının risk yönetimi politikalarının oluşturulmasına ve risk yönetimine (yönetişim) tam anlamıyla katılımı” olarak tanımlanabilir. Endüstriyel kazaların yönetiminde bu anlayışın uygulanması aynı zamanda Seveso III yönergesine uyumun da bir gereğidir. Afet yönetimini bu anlayışla hazırlamak için aşağıda belirtilen hususların yerine getirilmesi gerekmektedir:

1. Kamu, meslek odası, STK ve yurttaş katılımının olduğu komiteler kurulması,

2. Afetle ilgili tehlikelerin belirlenmesi ve risk değerlendirme yapılması

3. Bilgi toplanması ve bilgilerin paylaşılması

4. Toplumla kaynaşma ve afet planının hazırlanması

5. İletişim ve Haberleşme ağının kurulması, Talimatların hazırlanması

6. Halkın Eğitilmesi/Bilinçlendirme

7. Tatbikatlar (her bir afet senaryosu için)

8. Kurumlar arası yardımlaşma ve iş birliği sözleşmeleri

9. Afet planının düzenli gözden geçirilmesi

Sonuç ve Öneriler:

1999 depreminin üzerinden 22 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, yapılması gerekenler ile yapılanlara baktığımızda afet yönetimi konusunda başarılı olunmadığı aşikârdır. Zaten ne merkezi yönetim ne de yerelde sorumluluk sahibi olan hiçbir yetkili “depreme karşı hazırlıklı ve güven içinde olduğumuzu” söylemiyor, söyleyemiyor. Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin 3 yıldan beri yayınlamakta olduğu “Yangın ve Patlamalar Raporu” önemli bilgileri vermekte ve öneriler sunmaktadır [9]. Yayınlanan “2020 Yangın ve Patlamalar Raporu”na göre “en az 493 endüstriyel yangın ve patlama meydana gelirken bu olayların 441’i endüstriyel yangın, 52’si ise endüstriyel patlama olarak sınıflandırılmıştır. Gerçekleşen bu endüstriyel yangın ve patlamalarda en az 29 işçi hayatını kaybetmiş, en az 239 işçi ise yaralanmıştır. Yüzlerce kişi ise yangından sonra ortaya çıkan boğucu ve zehirleyici gazlardan etkilenerek tedavi görmüştür. Tespit edilen yangın ve patlamaların %14‘ü metal, %18‘i tekstil, %23‘ü ağaç, kâğıt, mobilya, %10‘u kauçuk, plastik ve %13‘ü gıda sektörlerinde faaliyet gösteren endüstriyel tesislerde gerçekleşmiştir” denilmektedir [9].

Gerek basında çıkan haberler gerekse bu raporlarda açıklanan veriler incelendiğinde hem depreme hem de bu yazının konusu olan büyük endüstriyel kazalara hazırlık için yapılacak daha çok şey olduğu görülecektir. Sadece çeşitli illerde tabelalarında “Afet Müdahale Merkezi” veya “AFAD” yazan binalar görüyoruz. Özellikle endüstrinin yoğun olduğu kentler ve bölgemiz (İstanbul ve Kocaeli) için afet müdahale planlarının mevcut olduğu söylenmektedir. Ancak bu planların ne meslek odaları ne de STK ve sivil toplum ile paylaşılmadığını biliyor, kapsamını bil(e)miyoruz. Ülke endüstrisinin kalbi olan Marmara bölgesinde hangi tesislerin Seveso III yönergesi kapsamına girdiğini, hatta bu tesislerin Seveso yönetmeliği kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın yerleşkeler ve yaşam alanları için hangi tehlike ve tehditlere sahip olduğunu ve riskleri hakkında da bilgi sahibi değiliz. Hele bu yangın ve patlama ya da gaz salınımının bir deprem sonrası ve birçok tesiste aynı anda olabilme olasılıkları düşünüldüğünde çok fazla can ve mal kaybı yaşanacağını tahmin etmek için uzman olmaya gerek yoktur.

Yaşanan her afetlerden, özellikle depremlerden önemli dersler çıkarılabilir. Literatürde bu konuda çeşitli yayınlar mevcuttur. Bu yayınlardan birçoğunda depremlerin endüstriyel tesisler üzerindeki yıkıcı etkilerinin tahmin edilenden çok daha belirgin ve önemli olduğu belirtilmektedir. Bundan başka can kayıpları, çevre tahribatı ve üretimin durmasından kaynaklanan ekonomik kayıpların her biri bile başlı başına afettir. Eğer depremin ikincil etkileri göz önüne alınmaz ise endüstriyel bölgeler için yeni sosyal felaketler(afetler) ortaya çıkabilir. Bu durumda deprem bölgelerinde yapılacak bina ve tesislerde daha dikkatli olunması gerektiği çok açıktır.

Deprem bölgelerinde yapılacak endüstriyel tesislerin inşasında jeofizik ve inşaat mühendisleri ile proses(kimya), elektrik, makine ve boru hatları mühendisliği disiplinlerinin birlikte çalışması oldukça önemlidir. Bu disiplinlerin ayrı ayrı çalışmaları yerine birlikte çalışmaları daha sağlam tesislerin inşasına olanak sağlar Bundan başka yapı üretiminde basit, uygulanabilir kurallar mevcut uygulama güçlüklerini azaltacaktır.

Önerimiz, hiç gecikmeden mevcut afet planlarının gözden geçirilmesi, planların toplumla bağlantı düzeylerinin geliştirilmesi için katılım sağlayıcı araçların hayata geçirilmesi ile meslek odaları ve ilgili STK’ların sürece dahil edilerek planların yeniden hazırlanması, mevzuatın da belirttiği gibi afetlerden etkilenecek yurttaşlara bilgi verilmesi ve tatbikatların mutlaka yapılmasıdır. Tatbikat yapılmayan afet planlarının başarılı olma şansı çok düşüktür.

Kaynaklar:

1) Veli Deniz “Marmara Depreminden 20 Yıl Sonra: Deprem ve Endüstriyel Kazalar” ÖLÇÜ Dergisi, TMMOB İstanbul İKK, Kasım 2019 Sayısı, 50-57 (2019) (http://olcuistanbul.org/index.php?sx=2019_kasim_12.php)

2) S. Girgin ve E.Krausmann, “Historical analysis of US onshore hazardous liquid pipline accident triggered by natural hazards”, J. Loss Prev.Process Ind. 40, 578-713 (2016)

3) Anna Maria Cruz ve Norio Ocada, “Consideration of natural hazards in the design and risk management of industrial facilities” Natural Hazards, 44, 213-227 (2008)

4) Jianhao Wang, Gui Fu and Mingwei Yan, “Investigation and Analysis of a Hazardous Chemical Accident in the Process Industry: Triggers, Roots, and Lessons Learned”, Processes, 8, 477(2020); doi:10.3390/pr8040477

5) Bing Wang⁎, Dinglin Li, Chao Wu, “Characteristics of hazardous chemical accidents during hot season in China from 1989 to 2019: A statistical investigation”, Safety Science 129 (2020) 104788 , https://doi.org/10.1016/j.ssci.2020.104788

6) S.Girgin and E. Krausmann, E., 2012, “Rapid natech risk assessment and mapping tool for earthquakes: rapid-n” , Chemical Engineering Transactions, 26, 93-98 DOI: 10.3303/CET1226016 (2012)

7) S. Girgin., “RAPID-N: Rapid natech risk assessment tool – User manual” , EUR 25164 EN, Publications Office of the European Union, Luxembourg, (2012), doi:10.2788/54044.

https://publications.jrc.ec.europa.eu/repository/bitstream/JRC68247/rapid-n_manual_online_last.pdf

8) S.Girgin, and E. Krausmann, “RAPID-N: Rapid natech risk assessment and mapping framework”, Journal of Loss Prevention in the Process Industries, Vol. 26, No 6, 2013, pp. 949-960.

9) 2020 Yangın ve Patlama Raporu, Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, (Şubat 2021) , https://www.kmo.org.tr/resimler/ekler/90b7c8fd1b268d3_ek.pdf?tipi=2&turu=H&sube=7