ÖLÇÜ 2021 NİSAN SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

DEPREME KARŞI GÜVENLİ YAŞAM, YENİ YAKLAŞIMLARLA MÜMKÜN OLABİLİR

Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

Dünya nüfusu 8 milyar sınırına dayanmış durumda, 2055 yılına kadar da 10 milyarı aşması beklenmekte. Oysa 1950’lerde bu rakam 3 milyarın altında idi. On binlerce yıllık insan medeniyeti boyunca 3 milyara ulaşabilen insan nüfusu, sadece son 70 yılda 5 milyar artış gösterdi. Bu durum yerleşim alanlarının da hızla genişlemesine, dolayısıyla da afete maruz kalan insan sayısının da dramatik bir şekilde artmasına neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler raporuna göre doğal afetler nedeniyle meydana gelen ekonomik kayıplar 1985 yılında 14 milyar USD iken bu rakam 2014 yılında 140 milyar USD’a ulaşmıştır. Doğal afetlerin doğrudan neden olduğu can kayıpları her yıl ortalama 20 binin üzerindedir. Depremler bu ekonomik kayıpların ortalama %20’sinden sorumludur. Bazı yıllarda (2010 ve 2011’de olduğu gibi) bu oran %60’’ların üzerine kadar çıkabilmektedir (CRED,2018).

Şekil 1. Dünya nüfus artışı

Ortadaki giderek büyüyen bu olumsuz tablo ülkelerin ekonomileri ve insanların yaşam kalitesi üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Afet tehditleri karşısında kayıpları en aza indirebilmek ve güvenli bir yaşam tesis edebilmek için Afet Yönetim Sistemine ihtiyaç vardır. Bilindiği üzere Afet Yönetimin ikisi afet öncesi ve ikisi afet sonrası olmak üzere 4 ana evresi;

· Risk ve Zarar Azaltma

· Hazırlık

· Afete Müdahale

· Afet Sonrası Rehabilitasyon

olarak tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletlere göre Risk ve Zarar Azaltma evresinde gerçekleştirilecek çalışmalar ve alınacak önlemler, afet sonrası yapılacaklara göre 7 kat daha ucuzdur. Risk ve Zarar Azaltma evresinin alt basamakları

· Tehlikelerin belirlenmesi

· Tehlikelerin haritalanması

· Zarar görebilirlik analizlerinin yapılması

· Yapı stoğunun belirlenmesi

· Kent Bilgi Sistemlerinin kurulması

· Zemin özelliklerinin belirlenmesi

· Risklerin belirlenmesi

· Risklerin haritalanması

· Risk azaltma planlarının hazırlanması

· Sigorta sisteminin oluşturulması

· Zarar azaltma çalışmaları

o Eğitim

o Tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması

o Yapısal ve yapısal olmayan önlemler

o Ölçüm ve değerlendirme

o Modelleme

o Kentsel dönüşüm

o Bina ve tesisler için yer seçimi

o Afet ve acil durum eylem planlarının hazırlanması

o Afet bilgi sistemi altyapısı

şeklinde sıralanabilir.

Tablo 1. Ülkelere göre 20. Yüzyılda yaşanan 5’den büyük deprem aktivitesi

Bu noktada Türkiye özeline gelecek olursak, ülkemiz 20. yüzyılda yaşadığı 5’den büyük 111 depremle sismik aktivitesi en yüksek 2., yaklaşık 100.000 ölümle can kaybında 5., ekonomik kayıplarda ise yıllık yaklaşık 2 milyar USD ile 7. ülke konumundadır. Türkiye son 20 yılda 17127 ölümlü 1999 Mw=7.4 İzmit, 478 ölümlü 1999 Mw=7.2 Düzce ve 604 ölümlü 2011 Mw=7.1 Van olmak üzere, 7’den büyük 3 depremle sarsılmıştır. Bunlar arasında özellikle 1999 İzmit Depreminin toplum üzerinde kalıcı travmatik etkileri olmuştur. Bunun neticesinde değişik zamanlarda yukarıda sözü edilen afet yönetimine yönelik birçok yasal düzenleme yapılmış ve teşkilatlanmalar oluşturulmuştur. Bu düzenlemeler arasında en önemlileri şunlardır:

· 1999 yılında Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) kurulmuş olup, 2000 yılından sonra her bağımsız konut için deprem sigortası zorunlu hale getirilmiştir.

· 2007 yılında Bina Deprem Yönetmeliği yürürlüğe girmiş, 2018 yılında geniş çaplı olarak revize edilerek 2019 yılında uygulamaya sokulmuştur.

· 2009 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur.

· 2011 yılında Yapı Denetim Kanunu yürürlüğe girmiş, yapıların yürürlükteki mevzuatlara uygun şekilde inşa edilebilmesi için bağımsız bir denetim mekanizması oluşturulmuştur.

· Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), tehditlerin belirlenmesi noktasında büyük önem arz eden diri fay haritalarını güncellemiştir.

· 2012 yılında hassas yapıların ve yüksek riskli bölgelerin rehabilitasyonu için “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü-Kentsel Dönüşüm Yasası” TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

· AFAD 2018 yılında kuvvetli yer hareketi sırasında meydana gelen en yüksek yer ivmelerini esas alan Türkiye İnteraktif Deprem Tehlike Haritası hazırlanmış ve e-devlet üzerinden kamunun hizmetine sunmuştur.

Tüm bu gelişmelere rağmen, 2020 yılında meydana gelen Elazığ ve İzmir depremleri, Risk ve Zarar Azaltma noktasında istenen seviyelere gelemediğimizi göstermiştir. Özcebe diğerleri 2014 tarihli çalışmalarında gösterildiği üzere ülkedeki yapı stoğu hala büyük oranda yeni deprem yönetmeliğine uygun olmayan yapılardan oluşmaktadır. 2014’den bu yana geçen sürede de mevcut durumda anlamlı bir değişim olmadığı gayet iyi bilinmektedir.

Şekil 2. Türkiye'de konut yapı türleri. İlçe düzeyinde betonarme ve Yığma konut binalarının dağılımı (Özcebe vd, 2014). RC, URM ve SAM kodları sırasıyla Donatılı Betonarme, Donatısız Tuğla ve Beton Blok Yığma, Taş ve Kerpiç Duvar Yığma ve LR, MR ve HR alçak, orta bina ve yüksek bina anlamına gelir.

Uygulamaya sokulan tüm düzenlemelere rağmen istenen noktaya neden gelinememektedir. Bunun yanıtını verebilmek için olayın sosyolojik boyutunu iyi anlamak ve bu doğrultuda yeni bir anlayışla düzenlemeler gerçekleştirme ihtiyacı bulunmaktadır. Burton ve diğerleri 1978 tarihli çalışmalarında insanların doğal afetler karşısında genel olarak 4 davranış biçimi sergilediklerini belirtiyorlar. Bu davranış biçimleri

· Bana bir şey olmaz,

· Çaresizlik nedeniyle kaderci yaklaşım,

· Abartılı bir korku,

· Makul ve ölçülü yaklaşım,

şeklindedir. Bir başka çalışmada Bleich (1997) yıkıcı depremlerin gayrimenkul piyasasını hasar merkezine bağlı olarak etkilediğini, ancak bu etkinin sadece 3 yıl gibi bir sürede ortadan kalktığını ifade ediyor.

Ülkemizde gerçekleştirilen birbirinden bağımsız iki anket çalışması, Türkiye’de de durumun yukarıdakilerden farksız olduğunu ortaya koymaktadır. İlk araştırmada 1021 kişiyle yapılan anket çalışmasında, yüzde 71 deprem riskini azaltmak amacıyla hiçbir şey yapmadığını, yüzde 52 konutunun depreme dayanıklı olduğuna inandığını ve sadece yüzde 12 afet sigortası yaptırdığını ifade etmiştir. İkinci araştırmada ise 3200 kişiden yüzde 70’i depreme karşı hiçbir tedbir almadığını ve yüzde 80’i konut alırken binanın depreme dayanıklılığını sorgulamadığını belirtmişlerdir (Bikçe, 2017)

Böylesi bir sosyolojik tablo içerisinde, karar vericiler bu sorunu gerçekten çözme arzusunda iseler, toplumu çok daha destekleyici, teşvik edici ve adaletli proaktif yaklaşımlar geliştirmelidirler. Bu noktada öncelikle depremden depreme artıp azalan farkındalığı sürekli yüksek tutacak mekanizmalar geliştirilmelidir. Her ne kadar yukarıda yüzde 80’i binalarının afete maruz kalma durumunu sorgulamadığını ifade etse de, bunu sorgulamak isteyenlerin de bu bilgiye sağlıklı bir şekilde ulaşabileceği mekanizme veya bir platform söz konusu değildir. Farkındalığı yüksek tutulması sorunlu yapıların el değiştirmesini zorlaştıracaktır. Bu sayede hak sahiplerinin kentsel dönüşüme yönelmelerini kolaylaştıracaktır. Kentsel dönüşüm konusunda ise hak sahiplerinin güvensizliğini giderecek açık, şeffaf ve adaletli çözümlere ihtiyaç bulunmaktadır.

Farkındalığı sürekli kılmak ve kentsel dönüşümü hızlandırmak adına önerilerimi aşağıdaki gibi sıralayabilirim:

· AFAD’ın e-devlet üzerindeki etkileşimli deprem tehlike haritasının çözünürlüğünün parsel düzeyinde geliştirilmesine, vatandaşların anlayabileceği depremsellik seviyesi (çok yüksek, yüksek, orta yüksek, düşük, çok düşük) şeklinde sunulmasına ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra, dünyadaki örneklerine benzer şekilde bireylerin binalarının zarar görebilirlik ihtimallerini hesaplayabileceği açık bir platformunda oluşturulması farkındalıkların yüksek tutulmasına katkı sağlayacaktır.

· Bankalar, sigorta şirketleri ve DASK kredi kullandırma ve sigorta primi hesaplamalarına esas gayrimenkul değerlendirmelerinde binalar için afet riskini parametre olarak değerlendirmeye katmalıdır. Bu sayede vatandaşlar konut alırken binaların risk durumu konusunda sürekli bir farkındalık içerisinde olacaklardır.

· Binaların deprem dayanıklılığı konut sahiplerinin isteğine bağlı olarak yapılmaktadır. DASK ise sigortalama yaparken binanın durumu hakkında bir bilgi talep etmeden prim toplamaktadır. Alım-satım sırasında deprem sigortası zorunlu olduğuna göre, DASK yapının depreme dayanıklılık durumunu da sorgulamalıdır. Bunun için gerekli analizlerin bedeli DASK’ın topladığı primlerden ve/veya deprem için oluşturulan fonlardan ayrılacak bir bütçeyle karşılanabilir. DASK yeterliği olmayan yapılar sigortalamamalı, alım-satımına engel olmak adına tapu kayıtlarına şerh düşülmesini sağlamalıdır. Bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması yoluna gidilmelidir.

· Riskleri belirlenen binalar için Afet Kimlik Belgesi düzenlenmeli ve kamuya açık ortamda bu bilgilere erişim sağlanmalıdır.

· Alım-satıma kapatılan binalar ve alanların hızla kamulaştırılması ve hak sahiplerini mağdur etmeden tekrar projelendirilerek ihtiyaca göre otopark, ticaret ve turistik alan, park ve bahçe olarak kent yaşamına kazandırılmalıdır. Bu sürecin devlet ile hak sahipleri arasında oluşturulacak bir Yatırım Ortaklığı modeliyle yürütülmesi ve vatandaşların payları oranında bu sisteme ortak olması mevcut sistemde eksik olan güveni tesis ederek katılımı teşvik edecektir. Yatırım Ortaklığının başlangıç sermayesi DASK ve deprem fonlarından sağlanarak başlangıç için gereken sağlanabilir. Dönüşüme konu binaların büyük çoğunluğu zamanında kentlerin en değerli alanlarına yapılmışlardır. Dolayısıyla akıllı bir yönetimle söz konusu Yatırım Ortaklığı kendine yetmek bir yana kamuyu kara bile geçirebilecektir. Bu noktada Risk ve Zarar Azaltma çalışmalarına yapılacak harcamanın deprem sonrası yapılacak harcamalara göre 7 kat daha ucuz olduğunu hatırlanması gerekir. Elbette söz konusu Yatırım Ortaklığının kurulabilmesi ve DASK’ın Zarar Azaltma çalışmalarına kaynak aktarabilmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.

· Bir gayrimenkulün değeri arsasının konumundan kaynaklanır. Kentsel dönüşüme konu olan yapıların büyük çoğunluğu da zamanında kentlerin en değerli alanları üzerinde kurulmuşlardır. Dolayısıyla hakkaniyet, hak sahiplerinin payının bugünkü değer üzerinden değil, dönüşüm projesinin tamamlanması sonucu ortaya çıkacak değer üzerinden hesaplanmasını gerektirir.

· Kamulaştırma ve kentsel dönüşüm nedeniyle konutlarını terk etmek zorunda kalanlar, ülkenin boş konut stoğu veritabanından alternatifler sunularak güvenli yapılara yerleştirilmeli, bunun için gerekli kaynak yukarıda açıklanan Yatırım Ortaklığı fonundan karşılanmalıdır.

Son günlerde gündeme fay yasası olarak yansıyan ve mecliste üzerinde çalışılmakta olan yasa taslağına da değinmek istiyorum. Basına yansıdığı kadarıyla taslakta faya belirli mesafedeki alanların yerleşimden arındırılması öngörülmektedir. Bu yaklaşım iki nedenle gerçekçi bir yaklaşım değil. Öncelikle bunun için fayın mülkiyete esas bir doğrulukta ve çözünürlükte konumlandırılması gerekir. Mülkiyete ilişkin bir çalışma santimetre hassasiyetinde bir çalışmayı gerektirir ki, faylar çoğu zaman eğik geometrili ve gömülü olmaları nedeniyle onlarca veya yüzlerce metre doğruluklarla konumlandırılabilirler. İkincisi ise deprem hasarı noktasında faya yakınlıktan ziyade zemin koşullarının öne çıktığı iyi bilinen bir gerçektir. Bu anlamda dikkate alınması gereken önemli bir husus da, binaların projelerindeki ölçülerine (kat yükseklikleri vb.) birebir uygun inşa edilmelerinin gerekliliğidir. Aksi takdirde projesinde hesaplanan statik ve dinamik hesaplardan farklı bir yapı ortaya çıkacaktır.

Sonuç olarak bir yandan ekonomi, bir yandan da pandeminin yarattığı sorunlarla boğuşmakta olan Türkiye’nin, büyük bir depremin yıkımıyla karşı karşıya kalmaması için Risk ve Zarar Azaltma konusunda, özellikle de Kentsel Dönüşümde yeni yaklaşımlara ihtiyacı vardır. Mevcut durumda sistem kentsel dönüşümden daha ziyade bina dönüşümü şeklinde gelişmektedir. Bu durum kentlerin sorunlarının çözmek bir yana daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Alansal dönüşüm ise özel sektörün kar amacı gütmesi vatandaşların ise kazanımlarını düşük bir bedelle elden çıkarmak istememesinin yarattığı güvensizlik nedeniyle çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bu problem ancak, yukarıda ifade edilen veya buna benzer sosyal devlet anlayışıyla örtüşen yaklaşımlarla çözülebilir.

Mühendislik çözüm üretme sanatıdır ve eğer gerçekten samimiyetle istenirse, bilinenlerin dışında yeni çözümler geliştirmek ve yeni dünyalar inşa etmek mümkündür.

Kaynaklar

Bikçe, M. 2017. Taken and Need to Take Precautions in Turkey's Earthquakes, International Journal of Engineering Research and Development, 9:2, 24-31

Burton, I., Kates, R.W. and White, G.F. (1968). The human ecology of extreme geophysical events. Natural hazard research working paper No.1. Tampa, FL: Louis de la Parte Florida Mental Health Institute.

Burton, I., Kates, R.W., and White, G.F. (1978). The Environment as Hazard New York: Oxford University Press.

California Seismic Safety Commission (CSSC) (1999).Earthquake Risk management: A Toolkit for Decision-Makers, SSC Report 99-04, 199 pages.

Centre for Research on the Epidemiology of Disasters (2018). EM-DAT The International Disasters Database. https://www.emdat.be/.

Erdik, M. (2001). Report On 1999 Kocaeli and Düzce (Turkey) Earthquakes, Structural Control for Civil and Infrastructure Engineering, pp. 149-186

Güney, D. (2012) Van earthquakes (23 October 2011 and 9 November 2011) and performance of masonry and adobe structures, Nat. Hazards Earth Syst. Sci., 12, 3337–3342.

Murdoch, J. C., Singh, H., Thayer, M. (1993). The Impact of Natural Hazards on Housing Values: The Loma Prieta Earthquake, Real Estate Economics, 21(2), 167-184.

Erdik, M., Gurenko, E., Lester, R., Mahul, O., Gonulal, S. O. (2006). Earthquake Insurance in Turkey History of the Turkish Catastrophe Insurance Pool, The International Bank for Reconstruction and Development / The World Bank 1818 H Street NW Washington DC 20433.

GEM (2018). Global Earthquake Model Foundation. For a World That is Resilient to Earthquakes. https://www. globalquakemodel.org/.

Önder, Z., Dökmeci, V., Keskin, B. (2004). The Impact of Public Perception of Earthquake Risk on Istanbul's Housing Market, American Real Estate Society, 12(2), 181-194.

Gurenko, E., Lester, R., Mahul, O., Gonulal, S.O. (2006). Earthquake Insurance in Turkey, World Bank, Washington, D.C.

Özcebe, S., Silva, V., Crowley, H. (2014) Seismic Hazard and Risk Assessment Of Turkey, Second European Conference on Earthquake Engineering and Seismology, Istanbul.

Silva, V., Amo-Oduro, D., Calderon, A., Dabbeek, J., Despotaki,V., Martins, L., Rao, A, Simionato, M., Viganò, D., Yepes, C., Acevedo,A., Horspool, N., Crowley, H., Jaiswal, K., Journeay,M., Pittore, M. (2018). Global Earthquake Model (GEM) Seismic Risk Map (version 2018.1). DOI: 10.13117/GEM-GLOBAL-SEISMIC-RISK-MAP-2018.1

UNDRR-United Nations Office for Disaster Risk Reduction (2019). Global Assessment Report on Disaster Risk Reduction, United Nations.