ÖLÇÜ 2019 EKİM SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KURAKLIK

Prof. Dr. Hafzullah AKSOY

İnş. Yük. Müh. Yonca ÇAVUŞ

İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Maslak, İstanbul

Kuraklık, doğal afetler içerisinde geniş kapsamlı etkiye sahip olan bir doğa olayıdır. 1994 tarihli Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne göre kuraklık yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucunda arazi ve su kaynaklarını olumsuz etkileyen ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan bir doğa olayı olarak tanımlanabilir. Kuraklık için böyle bir genel tanım verilmekle birlikte kuraklığa neden olan yağış, akış, zemin nemi, yeraltı suyu veya baraj haznelerindeki su eksikliğine; kuraklık tanımlaması için hangi dönemin seçileceğine; su eksikliğinin aşılması için seçilen eşik değere ve kuraklığın yayılacağı alanın büyüklüğüne göre farklı tanımlar da yapılabilir.

Kuraklık ile bir bölgedeki iklimin kurak karakterde olmasının aynı anlama gelmediğinin bilinmesi ve bu iki kavramın birbirine karıştırılmaması gerekir. Kuraklık bölgenin iklimine bağlı olmaksızın mevcut su miktarının normalin altına düşmesi halinde görülen ekstrem bir süreçtir. Oysa kurak bir bölgede kuraklık gözlenmeyen dönemlerde bile mevcut su kaynaklarında sürekli bir eksiklik bulunabilir. Bu nedenle kurak bölgedeki her su eksikliği bölgede kuraklık yaşandığı anlamına gelmez.

Bir bölgeye düşen yağış ile aynı bölgedeki akarsuların akışı zaman içerisinde farklılıklar gösterebilir. Bazı yıllarda yağış ortalamanın üzerinde iken bazı yıllarda altında kalabilir. Aynı durum mevsimlik (örneğin aylık) zamanda da gerçekleşebilir. Yani yılın aynı bir ayı bazı yıllarda sulak, bazı yıllarda kurak dönemlerden geçebilir. Başka bir deyişle, herhangi bir yılda normalin üstünde düşen yağış bir sonraki yıl normalin çok altında kalabilir. Bu durum, yağışın rastgele karakterinin doğal bir sonucudur.

Akarsu havzasının mansabındaki akışın kaynağı havza üzerine düşen yağış olduğundan yağış ve akış gidişlerinin benzerlik göstermesi beklenebilir. Yağış ile akış arasında kaba zaman ölçeğinde genellikle bir benzerlik vardır ancak yıl içindeki periyodiklik nedeniyle buharlaşma ve yeraltındaki birikmeler farklılık gösterdiğinden havzanın yağış-akış ilişkisi ıslak ve kurak dönemler arasında farklı karakterlere sahip olur. Bu ilişki yağışın türüne göre de değişiklik gösterebilir. Örneğin; yağmur şeklinde düşen yağış ile akarsudaki akış arasında önemli bir gecikme olmaz, ancak kar erimesinden oluşan akış veya yeraltı suyu akışı yağıştan ancak çok uzun zaman sonra gözlenebilir. Bu bakımdan yağış-akış ilişkilerinin belirlenmesi ve kurak dönemlerin incelenmesi hidrolojik açıdan önemlidir.

Kurak dönemlerin tanımlanması, yapılan incelemenin maksadına göre farklı büyüklükler göz önüne alınarak yapılabilir. Hidrolojik kuraklık tanımlanırken genellikle akış dikkate alınır ancak kuraklık çalışmalarında yağış, buharlaşma, zemin nemi, yeraltı suyunun da incelenmesi büyük önem taşımaktadır.

KURAKLIK NEDEN GÖRÜLÜR?

Kuraklık doğal, insan kaynaklı veya iklimsel etkenlerden kaynaklanabilir. Kuraklık bir bölgede yağışın uzun süre normal değerin altına düşmesi ile oluşur. Dolayısıyla kuraklık, atmosferde yerküresi ölçeğindeki sirkülasyonda büyük ölçekli anomalilerden doğan çalkantılarla ilişkilidir. Bunun yanında kuraklık üzerinde yerel ve bölgesel iklim etkenlerinin de rolü vardır. Yüksek sıcaklık ve buharlaşma da kuraklığın oluşmasında etkili olur. Kuraklık ayrıca denizler üzerindeki hava hareketleri ve yüksek basınç merkezlerinin konumlarındaki değişikliklerle de ilişkilidir. Bu hareketler sonucu kuru havanın karaların üzerine taşınması ile kuraklık meydana gelir. Yüksek basınç da kuraklık üzerinde etkindir. Atmosferde birçok yüksek basınç merkezinin aynı anda bulunması sonucunda dünyanın birçok bölgesinde doğal sebeplerden dolayı kuraklık görülebilir (Bayazıt ve Önöz, 2008).

Kuraklığa yol açan doğal etkenlerin yanında insan kaynaklı etkenler de kuraklığın gidişini, hızını ve yönünü belirlemekte ve kuraklığın etkisini şiddetlendirebilmektedir. İnsanların iklim değişikliğine, mevcut sektörel su politikalarına, su arzını ve su tüketimini güvence altına alma çalışmalarına katkı sağlayan faaliyetleri kuraklığın insan kaynaklı etkenleri arasında sayılmaktadır (Sarıcan, 2015).

Son yıllarda dünya ikliminde görülen ve sera etkisi ile ya da güneşten gelen ısının değişimiyle açıklanmaya çalışılan ısınmanın kuraklık üzerinde önemli etkileri olacağı tahmin edilmektedir. Isınmanın bazı bölgelerde kuraklığın frekansını, süresini ve şiddetini arttıracağı da düşünülmektedir (Bayazıt ve Önöz, 2008). Yarı kurak bir iklimi olan ülkemizde bu nedenle kuraklıklarda artış yaşanması eğilimi beklenmektedir.

KURAKLIK ÇEŞİTLERİ

Kuraklık ile ilgili temel kavramları literatüre kazandıran Yevjevich (1967)’nin kuraklığa bakışı şu şekildedir:

1) Meteorologlar kuraklığı yağışa (atmosferde bulunan su buharı miktarına) göre tanımlar.

2) Ziraat mühendisleri kuraklığı bitkilerin su ihtiyacına yani zeminin nem oranına göre belirler. Yani Ziraat mühendisliği açısından kuraklık bitki cinsine, mevsime ve zeminin nem durumuna bağlıdır.

3) İnşaat mühendisleri kuraklığı akışa veya biriktirme haznelerinden sağlanabilen su miktarına göre tanımlar. İnşaat mühendisliği bakış açısıyla mevcut suyun istenilen miktardan az olması durumunda kuraklık gözlenir.

4) Hidrojeologlar kuraklığı yeraltı su seviyesinin ve debisinin azalmasına göre tanımlar.

5) Ekonomistler ise kuraklığı toplum üzerindeki etkilerine göre değerlendirir.

Buna göre, kuraklık meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklık olarak adlandırılır ve bunların her birinin sosyo-ekonomik etkileri vardır (Wilhite, 2000). Bu tanımlama, kuraklık literatüründe Şekil 1’de verilen akış şeması ile yerleşmiş ve genel kabul görmüştür. Bu şemada kuraklık türleri ve kuraklığın gelişimi arasındaki ilişki gösterilmiştir. Kuraklık anlık bir olay değildir, belli bir gelişme dönemine sahiptir. Kuraklığın gelişmesi ay mertebesinde sürelerle ölçülmektedir. Bu süre içinde kuraklığa neden olan yağış eksikliği sabit değildir, artmak veya azalmak suretiyle değişim gösterebilir.

Şekil 1. Kuraklığın Zaman İçinde Gelişimi İle Kuraklık Çeşitleri Arasındaki İlişki

1. Meteorolojik kuraklık

Meteorolojik kuraklık, kurak periyodun sürekliliği ve şiddeti ile ifade edilir. Bu yüzden kuraklığın süresi ve şiddeti bu tanımın asıl karakteridir. Yağış eksikliği ile sonuçlanan atmosferik koşullar iklim türüne bağlı olduğundan meteorolojik kuraklık bölgeye özgü olarak kabul edilmelidir. Çoğu meteorolojik kuraklık tanımı, düşen yağışı aylık, mevsimlik, yıllık ortalama yağışla ilişkilendirerek kuraklık olup olmadığına karar verir (Wilhite, 2000).

2. Tarımsal kuraklık

Bitkinin kök bölgesinde büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu tarımsal kuraklık olarak ifade edilir. Tarımsal kuraklık büyüme periyodu boyunca, bitkinin suya ihtiyaç duyduğu dönemde yeterli toprak nemi olmadığı zaman meydana gelir. Bu kuraklık türü, meteorolojik kuraklıktan sonra, hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkar. Tarımsal kuraklık, toprağın derinlikleri doymuş halde olsa bile ürün verimlerini ciddi oranda düşürebilir. Yüksek sıcaklıklar, düşük nispi nem ve kurutucu rüzgarlar yağış azlığının etkilerinin katlanmasına sebep olur. Tarımsal kuraklık, topraktaki nem eksikliği, gerçek ve potansiyel evapotranspirasyon (buharlaşma ve terleme) arasındaki fark ve yağış eksikliği tarımsal kuraklığın ortaya çıkmasında etkili olur (Wilhite, 2000).

3. Hidrolojik kuraklık

Hidrolojik kuraklık, uzun süre devam eden yağış eksikliği sonucunda ortaya çıkan yeryüzü ve yeraltı suyu akışındaki azalma ve eksiklikleri ifade eder. Bu kuraklık türü akarsu akımı, göl, baraj haznesi, yeraltı su seviyesi ölçümleri ile takip edilebilir ancak yağış eksikliği ile akarsu, hazne ve yeraltı suyu eksikliği arasında gün, ay ve hatta yıl mertebesinde bir geçiş süresi olduğundan hidrolojik ölçümler kuraklığın ilk göstergelerinden değildir. Meteorolojik kuraklık sona erdikten uzun süre sonra dahi hidrolojik kuraklık varlığını sürdürebilir. Hidrolojik kuraklığın frekansı ve büyüklüğü akarsuyun havza özelliklerine göre de değişir (Wilhite, 2000).

Tarım kuraklıktan etkilenecek ilk sektördür. Çünkü toprak nemi kuraklıktan hızlı bir şekilde etkilenmektedir. Ancak yağış geri geldiğinde toprak nemi kısa zamanda normal seviyesine döner. Bundan dolayı tarımsal kuraklık hızlı bir şekilde sonlanabilir. Hidrolojik kuraklık ise baraj haznelerinin tekrar dolması ve yeraltı su seviyesinin yükselmesi uzun bir süreç olduğundan aylarca hatta yıllarca sürebilir.

Son olarak sosyo-ekonomik kuraklıkta bazı ekonomik ürün veya hizmetlerin arz ve talebi meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklıkla ilişkilidir. Çeşitli büyüklükleri esas alarak tanımlanan kurak dönemler arasında farklılıklar olabilmektedir. Örneğin, bitkilerin su istediği dönemde su eksikliği çiftçiler açısından kuraklığa sebep olurken bu dönemde şehir suyu sağlayan bir hazne dolu ise şehir suyu açısından kuraklık görülmeyebilir. Kuraklığın başlangıç ve bitişini belirlemek de bu nedenle güç olabilir. Kuraklığın zaman boyunca ve bölgesel dağılımında da farklılıklar görülebilir. Debi, zemin nemi, yeraltı su seviyesi gibi büyüklükler bir bölgenin her noktasında aynı olmadığı gibi zaman içerisinde de değişim göstermektedir. Bu durum kuraklık yönetimi açısından büyük önem taşır ve kuraklığın ekonomik zararlarını azaltıcı yönde etki gösterebilir (Bayazıt ve Önöz, 2008).

KURAKLIĞIN ÖNEMİ VE ETKİSİ

Dünyada yarı kurak bölge ülkeleri kuraklığa karşı daha kırılgandır. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bu ülkelerin durumu bu nedenle ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü yarı kurak bölgelerde mevcut su miktarı zaten kısıtlı olduğundan kuraklığın ekonomik zararları bu bölgelerde daha da büyük olmaktadır. Yani kuraklık yarı kurak bölgelerde önemli etkilere sahip olabilmektedir.

Kuraklık ekonomi üzerinde de önemli derecede etkili olur. Tarımsal üretim ve hidroelektrik enerji üretimi kuraklıktan olumsuz etkilenir. Tarımsal üretim için bitkilerin suya ihtiyaç duyduğu dönemlerde su eksikliğinin görülmesi ve haznelerden gerekli suyun sağlanamaması çiftçiler açısından büyük ekonomik kayıplara yol açabilir. Bu nedenle, başta Çukurova, Konya Ovası, Güneydoğu Anadolu, Ege ve Trakya olmak üzere tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgelerde kuraklık önemle ele alınmalı ve çalışmalar yapılmalıdır (Cavus, 2019; Cavus ve Aksoy, 2019).

Uzun süreli kuraklıklarda akarsular tamamen kuruyabilir. Ayrıca kurak dönemlerde şehirlere ve endüstriye sağlanan su miktarı azalmaktadır. Nüfus artışı ve yaşam standartlarının yükselmesiyle su kullanım oranı artmakta, özellikle kurak dönemlerde su eksikliği oluşmaktadır. Kuraklığın ülke ekonomisi ve yaşam standartı üzerinde çok büyük etkisinin olması hidrolojik çalışmalarda kuraklığa ayrı bir önem kazandırmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kuraklığın etkisi çok şiddetli hissedilmektedir. Bu ülkelerde kuraklığın olası zararlarının azaltılması ile ilgili alınacak önlemler de kolay değildir. Bunun için hidrolojik çalışmaların sağlayacağı verilerle kuraklığın etkilerini azaltacak su kaynakları planlama çalışmaları yapılabilir. Suyun optimum bir şekilde kullanılması, biriktirme haznelerinin tasarımı ve işletilmesi ve suyun transferi ile ilgili kararlar hidrolojik çalışmaların sonuçlarına dayanarak verilebilir (Bayazıt ve Önöz, 2008).

TÜRKİYE’NİN SU BÜTÇESİ VE VE KURAKLIK DURUMU

Türkiye’de yıllık yağış ortalaması 643 mm’dir (Şekil 2). Bu yağış yılda 501 milyar m3 suya karşı gelmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerde meydana gelen buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yeraltı suyunu beslemekte, 158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar vasıtasıyla yüzeysel su kaynaklarına tekrar katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden gelen yılda 7 milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece Türkiye’nin brüt yüzeysel su potansiyeli 193 milyar m3 olarak hesaplanmaktadır (DSİ, 2014).

Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde ilgili kurumların katılımıyla Hidroloji İhtisas Heyeti faaliyetleri altında yer alan “Türkiye’nin Su Bütçesinin Belirlenmesi” çalışmaları kapsamında Türkiye’nin su bütçesi yeniden belirlenmiştir. Bu çalışma DSİ Genel Müdürlüğü tarafından Mart 2015’te İstanbul’da düzenlenen bir çalıştayla tanıtılmış ve sonuçları Mayıs 2017’de Afyon’da yapılan 2. Ormancılık ve Su Şurası’nda “Su Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Hidroloji Çalışma Grubu Raporu” olarak sunulmuştur. Su bütçesinin yeniden belirlenmesi çalışmalarında, ülke üzerine düşen yıllık toplam yağış miktarı geleneksel olarak kullanılan aritmetik ortalama yerine her bir meteoroloji istasyonunun etki alanını hesaba katacak şekilde alan ağırlıklı ortalama ile temsil edilmektedir. Bu çalışmalarda 1980-2010 dönemi gözlemleri kullanılmış, alansal ağırlıklı ortalama ile yıllık toplam yağış 574 mm olarak hesaplanmıştır. Bu yağış 450 milyar m3’lük bir su hacmine karşı gelmektedir. Yıllık buharlaşma ve diğer kayıplar 218.6 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Arta kalan miktarın 44.8 milyar m3’ü yeraltı sularını beslemekte, buna göre 180.8 milyar m3’lük bir yüzeysel akış hacmi kalmaktadır. Komşu ülkelerden yüzeysel su akışına yapılan katkı 5.8 milyar m3 olarak güncellenmiş, buna göre Türkiye’nin brüt yüzeysel akış potansiyeli 186.6 milyar m3 olarak hesaplanmıştır (Selek ve Aksu, 2019). Bu rakamlar, DSİ tarafından resmen kullanılmaktadır.

Şekil 2. Türkiye’nin Su Potansiyeli

Ülkelerin su zenginliği veya fakirliği geleneksel olarak kişi başına düşen su miktarına bakılarak ölçülmektedir. Buna göre, kişi başına düşen su miktarı yılda 10.000 m3’ün üzerinde olan ülkeler su zengini, 3.000-10.000 m3 arasındaki ülkeler yeterli suya sahip ülkeler, 1.000-3.000 m3 arasındaki ülkeler su sıkıntısı yaşayan ülkeler olarak tanımlanmakta; yılda kişi başına düşen suyu 1.000 m3’ün altında kalan ülkeler ise su fakiri sayılmaktadır (Tablo 1). Bu değerlendirmeye göre Türkiye su zengini bir ülke değildir. Gerekli önlemler alınmaz ise gelecekte su sıkıntısı çeken bir ülke konumuna geçmesi beklenebilir. Bunun başlıca sebepleri su kaynaklarını kontrol etme güçlüğü, yağış ve su kaynaklarının dengesiz dağılımı ve nehir havzasına dayalı kısa vadeli yönetim planlarıdır. Aralık 2013 itibariyle kişi başına yıllık kullanılabilir su miktarı 1600 m3’tür (DSİ, 2014). Diğer ülkeler ve dünya ortalaması ile karşılaştırıldığında Türkiye, kişi başına kullanılabilir su miktarı bakımından su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. 2030 yılında ülke nüfusunun 100 milyonu bulacağı öngörülmektedir. Bu durumda kişi başına düşen kullanılabilir suyun 1.125 m3/yıl olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı ve su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ve su kaynaklarına artan talep esas alınarak Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için su kaynaklarını çok iyi koruması ve akılcı ve etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir (DSİ, 2014).

Tablo 1. Yılda Kişi Başına Düşen Su Miktarına Göre Yapılan Sınıflandırma

Sınıflandırma

Su miktarı

(m3/kişi-yıl)

Su fakiri ülke

< 1 000

Su stresi yaşayan ülke

1 000 – 3 000

Yeterli suya sahip ülke

3 000 – 10 000

Su zengini ülke

>10 000

KURAKLIK KAYITLARI

Kuraklık ülkemizde çok sık karşılaşılan bir sorundur. Yarı kurak bir iklim kuşağında yer alması nedeniyle Türkiye Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından belirlenen ve kuraklık riski taşıyan 76 ülke arasında yer almaktadır. Ülkemizde ortalama 6 yılda bir orta, 18 yılda bir şiddetli olmak üzere meteorolojik kuraklık yaşanmıştır.

Anadolu’da 1874 yılında yaşanan kuraklık en çok bilinen kuraklıktır. Bu kuraklık sırasında Ankara ve civarında 20 bin insanın öldüğü, küçükbaş hayvanların hemen hemen tamamının ve büyükbaş hayvanların %60’ının telef olduğu belirtilmektedir.

Cumhuriyet döneminde ilk büyük kuraklık 1928-1929 yıllarında yaşanmış ve özellikle Konya Ovasında büyük tarımsal zarara sebep olmuştur. Anadolu’da yaşanan tarihsel kuraklıklara ait ayrıntılı bilgiler ve kayıtlar yetersizdir (Bilen, 2008). Türkiye’de yağışlarda yıllar boyunca büyük değişiklikler görülmesi, yaygın ve şiddetli kuraklıklara neden olmaktadır. 1928-1929, 1956-1957, 1959, 1970, 1972- 1973, 1977, 1982, 1984, 1989-1990, 1994, 2000-2001 ve 2006-2007 yılları ülkemizin büyük bölümünde yağış açığının tehlikeli boyutlara ulaştığı yıllar olarak kayıtlara geçmiştir (Kadıoğlu, 2012).

1970’li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz havzasında ve Türkiye’de yağışlarda ani azalma etkili olmaya başlamıştır. Yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, kış mevsiminde belirginleşmiştir. 1970’li yılların başı ile 1990’lı yılların başı arasındaki kurak koşullardan en çok Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri etkilenmiştir. En şiddetli ve en geniş alana yayılan kuraklıklar 1973, 1977, 1990 ve 1991 yıllarında olmuştur. 1999-2000 yıllarında ise Türkiye’nin büyük bir bölümünde yeniden kuraklık gözlenmiştir. Uzun süreli ortalamaların çok altındaki yağış koşullarına bağlı meteorolojik kuraklıklar sonrasında tarımsal ve hidrolojik kuraklıklar da meydana gelmiştir. Su açığı ve su sıkıntısı, yalnız tarım ve enerji üretimi için değil, sulama, içme suyu temini ve diğer hidrolojik faaliyetleri içeren su kaynakları çalışmaları açısından da önemlidir (Kapuluhan, 2013). Son olarak 2007-2008 kuraklığında özellikle sonbahar ve kış aylarında yağışlar Türkiye’nin çoğu bölgesinde uzun süreli ortalamaların altında kalmış ve meteorolojik kuraklığa bağlı olarak tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik kuraklıkların (tarımsal ürün kayıpları, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının zayıflaması ve yetersizliği, içme suyu sıkıntısı ve su kesintisi v.b.) oluşmasına neden olmuştur. 2007-2008 döneminde görülen kuraklıklar Türkiye’nin özellikle Marmara, Ege, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde etkili olmuştur. Yaşanan içme suyu sıkıntısı İstanbul’a Melen ve Ankara’ya Kızılırmak’tan su aktarımı yapılarak aşılmaya çalışılmıştır (Şahin ve Kurnaz, 2014).

TÜRKİYE’DE KURAKLIĞA YÖNELİK ÇALIŞMALAR VE EYLEM PLANLARI

Ülkemizde su yönetimi ve kuraklıkla ilgili konuların koordinasyonu kanun hükmünde kararname ile Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’ne (SYGM) verilmiştir. SYGM, nehir havzası yönetim planlarının havza genelinde uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür. Bunun yanısıra su havzalarının doğal kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilirliği amacıyla 17.10.2012 tarihinde “Su Havzalarının Korunması ve Yönetim Planlarının Hazırlanması Hakkında Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir.

Kuraklık ile doğrudan ilgili olarak SYGM tarafından Türkiye’nin 25 havzasında “Kurak Dönem Yönetim ve Eylem Planları” hazırlatılmaktadır. Bu projeye Konya ve Akarçay Havzaları ile 2013 yılında başlanmış; bu arada Doğu Akdeniz, Küçük Menderes, Kuzey Ege, Batı Akdeniz, Antalya, Burdur ve Van gölü havzalarında Kuraklık Yönetim Planları tamamlanmıştır. Kurak Dönem Yönetim ve Eylem Planları devam eden havzaların yanında henüz bu çalışmaları yapılmayan havzalar da mevcuttur. Bu planların tamamlanması ve belli aralıklarla güncellenmesi öngörülmektedir.

Bunların yanısıra, Tarım Bakanlığı bünyesinde Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu kurulmuştur. Bu kurula bağlı olarak merkezde İzleme, Erken Uyarı ve Tahmin Komitesi ile Risk Değerlendirme Komitesi, illerde ise Vali başkanlığında Tarımsal Kuraklık İl Kriz Merkezleri oluşturulmuştur (Şahin ve Kurnaz, 2014).

KURAKLIK YÖNETİM STRATEJİLERİ

Kuraklık yavaş ilerleyen, bu nedenle uzun süren bir karaktere sahiptir. Bu karakteri nedeniyle kuraklığa karşı alınması gereken önlemler kuraklık öncesi, sırası ve sonrası şeklinde ayrılabilir. Bir bütün olarak bakıldığında, kuraklığa karşı alınacak önlemlerin kuraklık ortaya çıkmadan önce başlayacak ve kuraklığın uzun süren etkilerini (kuraklık riskini) uzun dönemde ortadan kaldıracak özellikte olmaları gereklidir. Bundan dolayı kuraklık yönetiminde kuraklığın uzun süren etkilerini azaltmak için risk yönetimi esastır. Dünyada ve ülkemizde kuraklık açısından olumsuz etki yaratan artan su talebi ve iklim değişimi kuraklık riskini dikkate alacak şekilde risk yönetimi içinde değerlendirilmeyi gerekli kılmaktadır (İpek, 2008).

Kuraklık karşısında alınabilecek en etkili önlem, toplum üzerindeki etkilerini en aza indirmek için araştırmalar yapmak, çeşitli planlar geliştirmek ve bunları uygulamaya koymaktır. Bu doğrultuda, kayıp ve zararların azaltılması, hazırlık, tahmin ve erken uyarı gibi kuraklık öncesine yönelik çalışmalar ‘Risk yönetimi’; etki analizi, iyileştirme, yeniden yapılanma gibi kuraklık sonrası çalışmalar ise ‘Kriz yönetimi’ olarak adlandırılır. Risk yönetimi problem hakkında neler yapılacağına karar verme işlemi olarak da ifade edilebilir. Kuraklık senaryolarının hazırlanması, uygulama önceliklerinin belirlenmesi ve riskin azaltılması için genel politikaların belirlenmesi, uygulama planlarının hazırlanması ve bu planların hayata geçirilmesi de bu süreç kapsamındadır. Risk doğru bir şekilde yönetilmediği takdirde kriz ile karşı karşıya bırakmaktadır. Kuraklık krizi yaşandığında alınan önlemlerin (Kriz yönetimi) çok da etkili olmadığı ve yanlış kararlar verilebileceği kuraklıkla çok önceden mücadele etmeye başlamış ülkelerin tecrübelerinden anlaşılmaktadır (Wilhite, 1994). Bu yüzden, bu ülkelerdeki risk yönetimine dayanan kuraklık planlama çalışmalarını incelemek önemlidir.

DEĞERLENDİRME VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Kuraklık konusunda yapılması gerekenleri sistematik bir politika haline getirmek devletin başlıca görevleri arasındadır. Kuraklığın, gıda güvenliği, su temini ve enerji üretimi gibi toplum ve ekonomi üzerinde büyük riskler oluşturduğu ve suyun doğanın, tüm canlıların ve insanın en önemli haklarından biri olduğu dikkate alınarak bu politikaların ekonomik ve ekolojik olarak sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. Sorunu tam olarak tanımlamayan, önemsemeyen, üzerini örtmeyi amaçlayan ya da kısa vadeli ve günü kurtarmaya yönelik politikalar krizi derinleştirir ve kısa sürede Türkiye’yi su ve gıda güvenliği krizleriyle birlikte ekonomik krizi de derinleştiren içinden çıkılmaz bir durumda bırakabilir. Bunun yanı sıra Türkiye için normal bir hal almaya başlayan kuraklıkla ilgili alınacak önlemlerin, toplumun tüm kesimlerinin yanı sıra kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, özel sektör, üniversiteler ve özellikle çiftçiler ve üreticiler başta olmak üzere tüm kesimleri kapsayan bir zeminde belirlenmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekir. Kuraklık ile ilgili alınacak önlemlere yönelik bazı çözüm önerileri şu şekilde sıralanabilir :

· Kuraklığın şiddeti ve frekansı belirlenmeli ve kuraklığın geçmişte olduğu gibi insan tarafından etkilenmeyen, periyodik, normal ve beklenen bir doğa olayı olarak değerlendirilmesinden vazgeçilmelidir.

· Kuraklık ile ilgili çalışmalar konunun çoraklaşma ve çölleşme boyutunu da içerecek şekilde geliştirilmelidir.

· Kuraklık ile ilgili politika geliştirme çalışmalarında kamudaki çok parçalılığın bir sorun teşkil etmemesi için SYGM, DSİ ve ÇEM gibi genel müdürlükler ile ilgili bakanlıklar olarak Tarım ve Orman Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere kamu kurumları yakın işbirliği içerisinde olmalıdır. Bu süreçte konuyla ilgili çalışan sivil toplum örgütleri, özel sektör ve üniversiteler de katkı koymak üzere bir araya getirilmelidir.

· Kuraklık önüne geçilemeyecek bir doğal afet değildir. Kuraklıkla mücadele konusunda devlet eliyle gerekli aktif ve somut adımlar atılmalı, öncelikle devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

· Kuraklığa sebep olan en büyük faktörlerden biri iklim değişikliğidir. İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını düşürmek için hedefler tespit edilmeli, bu amaçla fosil yakıt tüketimi azaltılmalı, enerji verimliliği arttırılmalı, ormanlar korunmalı ve geliştirilmelidir.

· Kuraklık için yapılacak çalışmalarda ekolojik kurallar çerçevesinde davranılmalı, doğayı ve ekosistemleri tahrip eden büyük ölçekli girişimlerden uzak durulmalıdır. Bunun yerine akarsuları, gölleri ve sulak alanları doğal ortamında koruyan, sürdürülebilir su kullanımı anlayışını benimseyen, bozulan yerlerde ekosistemi restore eden, suyu tasarruflu kullanmayı sağlayacak sulama sistemi kuran, su kullanımında önceliği yerel halka, tarımsal ve evsel kullanıma veren, suların sanayi ve atıklarla kirletilmesinin önüne geçen ekolojik bir yaklaşım benimsenmelidir.

· Konunun sadece piyasaya bırakıldığında kronik bir felakete dönüşebileceği göz önünde bulundurularak önlemler alınmalı, çalışma ve uygulamalar yapılmalıdır.

· Kuraklığa dayanıklı tarımsal ürün ve bitki desenleri seçilmeli, yeraltı suyunun kullanımı kısıtlanmalı ve kontrol altına alınmalı, gerektiği ölçüde planlamacı bir tarımsal üretim ve su kullanımı sistemine geçilmelidir.

· Kuraklığa karşı bilimsel bir yaklaşımla alınacak önlemleri içeren bağlayıcı bir su ve gıda yönetim sistemi oluşturulmalıdır.

· Kuraklığa sebep olan su azlığı, tarımsal üretimin düşmesi, gıda fiyatlarının artması gibi olumsuzluklar öncelikle çiftçi ve toplumun yoksul kesimleri gibi risk gruplarını etkileyeceğinden kuraklık sadece bir su yönetimi sorunu olarak değil bir toplumsal adalet sorunu olarak ele alınmalı; kuraklığın olası zararlarının önüne geçmek veya oluşan zararlardan korunmak üzere devlet tarafından önlemler alınmalıdır.

· Kuraklıktan etkilenmeyi en aza indirme çabaları kapsamında arzdan çok toplumsal talebi esas alan ve toplum odaklı çözüm öneren bölgesel veya ülke genelinde geçerli su kaynakları planlama ve yönetimi stratejileri oluşturulmalıdır.

KAYNAKLAR

Bayazıt M, Önöz B (2008). Taşkın ve Kuraklık Hidrolojisi (1. Baskı). Nobel, İstanbul.

Bilen Ö (2008). Türkiye’nin Su Gündemi, Su Yönetimi ve AB Su Politikaları. Ankara.

Cavus Y, Aksoy H (2019). Spatial drought characterization for Seyhan river basin in the Mediterrenaen region of Turkey. Water 11, 1331. doi:10.3390/w11071331.

Çavuş Y (2019). Critical drought severity-duration-frequency curves based on precipitation deficit. İTÜ Fen bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019, İstanbul.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (2014). 2. Barajlar Kongresi. 13-15 Şubat 2014, İstanbul.

İpek Şİ (2008). Türkiye’de Kuraklığa Karşı Alınacak Tedbirlerin Kuraklık Planlaması Kavramı Açısından Değerlendirilmesi, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi. 20-22 Mart 2008, 493-500.

Kadıoğlu M (2012). Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Yönetimi, Turkiye’nin İklim Değişikliği II. Ulusal Bildiriminin Hazırlanması Projesi Yayını, Ankara.

Kapluhan E (2013). Türkiye’de Kuraklık ve Kuraklığın Tarıma Etkisi, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı: 27, Ocak 2013, İstanbul, 487-510.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü: https://www.mgm.gov.tr/veridegerlendirme/kuraklik-analizi.aspx?d=yontemsinif

Sarıcan Y (2015). Avrupa Birliği ve Türkiye’de Kuraklik Yönetimi. Orman ve Su İşleri Uzmanlik Tezi. Ankara. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü.

Selek B, Aksu H (2019) Water Resources Potential of Turkey, Chapter 8 in Water Resources of Turkey. Editors: Harmancioglu N, Altinbilek D, Springer, pp. 205-219.

Şahin U, Kurnaz L (2014). İklim Değişikliği ve Kuraklık. İstanbul Politikalar Merkezi, Sabancı Üniversitesi, Stiftung Mercator Girisimi, Ekim.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Çevre Enstitüsü (ÇE) (2010). Havza Koruma Eylem Planlarının Hazırlanması Projesi - Seyhan Havzası 5098115 Proje Nihai Raporu, Cilt I, 459. http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/Files/Havzakormaeylemplanraporlari/Seyhan_Havzasi.pdf.

United Nations (UN) (1994). Intergovernmental Negotiating Committee for the Elaboration of an International Convention to Combat Desertification in Those Countries Experiencing Serious Drought and/or Desertification, Particularly In Africa. A/AC.241/27, 12 September 1994.

Wilhite DA (1994). Drought Management in a Changing West. New Directions for Water Policy, edited by Dr. and Deborah A. Wood, IDIC Technical Report Series, 1994, 94-1.

Wilhite DA (2000). Chapter 1 Drought as a Natural Hazard: Concepts and Definitions. Drought: A Global Assessment, Vol. I, Chapter 1, pp. 3–18 (London: Routledge, 2000).

Yevjevich V (1967). An objective approach to definitions and investigations of continental hydrologic droughts. Hydrology Papers 23, Colorado State University Forth Collins.