“ENTEGRE/BÜTÜNCÜL HAVZA PLANLAMASI-YÖNETİMİ”
KAVRAMI VE İSTANBUL HAVZALARINDAKİ DURUM
Prof. Dr. İlhan AVCI
İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi (E)
GİRİŞ
Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bu yazının konusu,“Havza, (Entegre/Bütüncül) Havza Planlaması” ve “İstanbul Havzalarındaki Mevcut Durum Tespiti” olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır. Bu bağlamda, önce genel anlamda “Havza“ tanımı yapılacak, sonra tek havzaya ve birden çok havzadan oluşan “Bölge”ye ait “Havza Planlaması” ve “Havza Yönetimi” kavramları ele alınacak; daha sonra da bu tanım/kavram ve ilkeler esas olmak üzere İstanbul’daki ve İstanbul’un karar ve yönetiminde doğrudan yer aldığı İstanbul il sınırları dışındaki havzalar değerlendirmeye alınacaktır.,
“HAVZA” TANIMI
En genel tanımıyla “Havza”, doğal sınırları içinde iklim, jeoloji ve topoğrafya, toprak, flora ve faunanın etkileşim içinde olduğu, yüzeysel suların su ayrım çizgisinden itibaren denize aktığı noktaya, kapalı havzalarda ise, suyun toplandığı nihai noktaya/ortama göre suyun toplandığı alandır.
Bir başka anlatımla; bir dere/akarsu yatağıyla parçalanan, içinde kendine özgü doğal kaynakları barındıran, çevresi dağlar ve tepelerle çevrili olan, akışa geçen suları aynı akarsu, deniz veya göle dökülen belirli büyüklükteki arazi parçasıdır.
Bu genel tanım içinde adı geçen bazı kavramların açık tanımları aşağıda verilmiştir.
Su Ayrım Çizgisi:
İki komşu havzayı birbirinden ayıran ve topoğrafik eğime bağlı olarak akışa geçen yüzeysel suları aynı noktaya (Akarsu, göl, deniz) ileten noktaları birleştiren çizgidir.
Kapalı ve Açık Havza:
Kapalı Havzalar; akışa geçen yüzeysel suların denize kadar ulaşmadan kuruduğu veya çıkışı olmayan bir göle döküldüğü havzalardır. Kapalı havzaların oluşumunda iklim, jeolojik ve topoğrafik yapı belirleyici olmaktadır. Van Gölü kapalı havzası ve Konya Ovası Türkiye’deki örnek kapalı havzalardır.
Açık havzalar ise; akışa geçen sularını denize kadar ulaştıran havzalardır. Örneğin, Sakarya, Kızılırmak ve Yeşilırmak havzaları birer açık havzalardır.
Aşağı Havza:
Bir akarsu havzasında ana akarsuyun deniz veya göle döküldüğü alt bölümüdür.
Yukarı Havza:
Yukarı havza, bir akarsu havzasının üst bölümü, su toplama alanıdır.
HAVZA PLANLAMA VE HAVZA YÖNETİMİ
Havza Planlama Çalışmaları ve Havza Master Planı:
Bir havzadaki su potansiyeli ve su kalitesi ile toprak kaynakları, flora, fauna ve havzaya ait ekolojik değerler, sosyoekonomik yapı ile her bir bileşenin mevcut ve geleceğe yönelik su kullanım taleplerinin tespiti ve “teknik, ekonomik ve çevresel yapılabilirlik (koruma-kullanma dengesi) ilke ve koşulları” çerçevesinde bu taleplerin karşılanabilmesi için geliştirilecek/öngörülecek yönetim ve proje formülasyonlarını içeren bir çalışma ve plandır.
Havza Yönetim Planı:
Bir havzadaki su, toprak ve biyolojk varlıklar ile canlı yaşamın korunması ve geliştirilmesini sağlamak üzere, su kaynakları için sürdürülebilir bir koruma-kullanma dengesi gözetilerek ve havzanın bütünü esas alınarak hazırlanan bir yönetim planıdır.
Günümüzde bu kapsam ve ilkeler çerçevesinde hazırlanan plan, “Entegre/Bütünleşik Havza Yönetim Planı” olarak tanımlanmaktadır. Bu ilke ve koşullar esas alınarak hazırlanmış olan bir “Entegre Havza Master Planı” ve “Yönetim Planı”na konu “Nehir/Akarsu Havzası”, bazen tek bir idari sınır içinde kalmayıp birden çok idari yapıyı ilgilendirebilmektedir. Hatta, sınır aşan veya sınır oluşturan su kaynaklarına ait havzalar için bu tanım ve kapsam, “Uluslararası Su Havzaları ve Yönetimi” şekline dönüşmektedir (Meriç, Çoruh, Fırat ve Dicle Nehir Havzaları gibi).
Avrupa Birliği’ne üye veya üyeliğe aday konumundaki ülkelerde su kaynaklarının geliştirilmesi, korunması ve yönetimi için ortak bir standart ve politika oluşturmak üzere, “Su Çerçeve Direktifi (SÇD)” yayınlanmış ve 23 Ekim 2000’de yürürlüğe girmiştir. Aday ülke konumunda olan Türkiye de bu direktif doğrultusunda Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından “Nehir Havza Yönetim Planları” hazırlanmaya başlanmış ve bu bağlamda 28 Mayıs 2019 tarihi itibariyle, Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu tarafından da onaylanan; Gediz, Meriç-Ergene, Büyük Menderes, Konya ve Susurluk Nehir Havza Yönetim Planları ile “Ulusal Su Planı” yürürlüğe girmiştir.
Havza Yönetim Kurulu:
Havza düzeyinde su kaynakları ve ekosistemin geliştirilmesi, korunması, sektörlerarası su tahsisleri gibi önemli havza yönetim kararlarının ortaklaşa alınması, uygulama sonuçlarının izlenmesi, değerlendirilmesi ve eşgüdümün sağlanması ile ilgili çalışmaları gerçekleştirmek üzere, havza içindeki kamu kurumları ile STK’lar, bilim kuruluşları, yerel yönetimler gibi diğer paydaşlardan oluşan bir kuruldur. (Türkiye’deki bütün havzalar için bu kurullar oluşturulmuş bulunmaktadır.)
“Entegre Su Kaynakları Yönetimi” ilkelerinde “Sistem” olarak tanımlanan bir akarsu havzasında suya paydaş olan ve Havza Yönetim Kurulu ve kararlarına katılacak olan sektörler için Şekil 1 genel bir fikir vermektedir.
Şekil 1. Bir akarsu havzasındaki çeşitli su kullanıcıları/paydaşlar
İSTANBUL HAVZALARI
İstanbul il sınırları içinde, alıcı/deşarj noktaları Karadeniz, Marmara, Haliç ve İstanbul Boğazı olan derelerin ve bu dere yataklarına ait havzaların genel görünümü Şekil 2’deki gibidir. Bu şekil, İstanbul’da herhangi bir yerleşim ve doğal arazi yapısında herhangi bir bozulmanın olmadığı dönemlere ait topoğrafik yapıyı göstermektedir. Bu dere ve havzalardan 68’i ana dere ve ana havza, 58’i de yan dere ve alt havza olarak tanımlanmaktadır. Bir dönemlerde İstanbul’un “7 tepeli 68 dereli büyük bir şehir” olarak tanımlandığı bilinmektedir.
Şekil 2. İstanbul ilinin bozulmamış doğal topoğrafik yapısı; dere yatakları ve havzalar
Roma ve Bizans Döneminde Tarihi Yarımadanın Topoğrafik Yapısı:
7 Tepe, 6 Dere
Bu dönemdeki tarihi yarımadanın doğal topoğrafik yapısı ve bu yapı içindeki meşhur 7 tepe ile yarımadanın/surların dışından akıp gelen ve Yenikapı’da denize dökülen Bayrampaşa (Lykos) Deresi ile Yarımada içindeki Haliç’e dökülen 5 küçük dere yatağı Şekil 3 ve Şekil 4’de görülmektedir. (Günümüzde Bayrampaşa Deresi’nin üstü kapatılarak bugünkü Vatan Caddesi olmuş; haritada görülen Sultanahmet-Sirkeci, Beyazıt-Eminönü (Mahmutpaşa/Tahtakale deresi) ve Saraçhane-Unkapanı arasındaki dereler ile Fatih-Balat ve Edirnekapı-Haliç/Ayvansaray arasındaki diğer derelerin de tamamının üstü veya içi tamamen kapatılarak veya doldurulup asfaltlanarak şehiriçi yol, meydan veya Pazar yeri haline getirilmiştir.)
Şehir surların dışına taşıp büyümeye başladığı döneme kadar önemli bir tarımsal/bostan sulama suyu kaynağı olmuş ve “Bayrampaşa Enginarı” ile ün yapmış Bayrampaşa Deresi ve dere havzası, zaman içinde hem dere hem de doğal dere su kaynağı/havzası özelliğini tamamen kaybetmiştir.
Şekil 3. İstanbul “Tarihi Yarımada”nın (“Suriçi Bölgesi”nin) doğal topoğrafik yapısı
Şekil 4. Bizans döneminde “Tarihi Yarımada”nın (“Suriçi Bölgesi”nin) doğal topoğrafik yapısı ve yerleşim/arazi kullanımı (7 tepe ve 6 dere, doğal özelliklerini koruyorlar)
Fetih’ten Sonra Osmanlı Döneminde İstanbul Su Kaynakları ve Havzaları
İstanbul’un Fethi’nden sonra zaman içinde büyüyerek yarımada ve surların dışına taşan şehrin artan nüfusunun su ihtiyacı, artık yakın çevredeki doğal kaynaklardan, kuyulardan ve yağmur suyunun biriktirildiği sarnıçlardan karşılanamaz olunca, şehrin kuzeyindeki yeşil kuşak/ormanlık alan içindeki dere yatakları üzerinde “bentler” olarak bilinen depolama yapıları ve göletler yapılmaya başlanmış ve böylece herbir biriktirme yapısı için birer “su toplama havzası" oluşmuştur.
Zaman içinde hem Avrupa hem de Asya yakasına doğru daha da büyüyen ve nüfusu artan şehrin su ihtiyacı bu bentler, göletler ve doğal su kaynakları ile de karşılanamaz olunca, bugünkü Terkos ve Elmalı Barajları inşa edilmiş ve içme suyu havzalarının boyutları da artmıştır.
Cumhuriyet Döneminde İstanbul Su Kaynakları ve Havzaları
Özellikle 1950’li ve 1960’lı yıllardan sonra İstanbul’un yoğun göç alması ve nüfusunun hızla artmasıyla mevcut su kaynakları yetersiz kalmaya başlamıştır. Bu su talebinin karşılanabilmesi için, önce il sınırları içindeki mevcut akar derelerden Karasu, Sarısu, Çakıl Deresi, Sazlıdere, Alibeyköy deresi ve Asya yakasındaki Riva ve Darlık Dereleri üzerinde bugünkü Büyükçekmece, Sazlıdere, Alibeyköy, Ömerli ve Darlık Barajları inşa edilmiş; 1990’lı yıllardan itibaren de il sınırları dışına çıkılarak önce Tekirdağ ve Kırklareli illerindeki Istranca Dereleri üzerinde Kazandere ve Pabuçdere gibi bir dizi baraj/depolama yapıları inşa edilmiş ve böylece İstanbul’un içme suyu havzaları illerarası bir boyuta ulaşmıştır.
Zaman içinde Istranca bölgesindeki diğer su kaynaklarından da İstanbul’a su temini arayış ve çabaları devam etmiş; bu bağlamda, Türkiye-Bulgaristan arasında hem sınıraşan hem de sınır oluşturan bir su kaynağı olan Rezve(Mutlu) Dereden de su alınması için projeler hazırlanmış, ancak Bulgaristan’ın olumsuz görüşü üzerine bu proje gerçekleşmemiştir.
İBB/İSKİ’nin “İçme Suyu Havzaları Koruma Yönetmeliği” çerçevesinde “kısa/mutlak, orta ve uzun mesafeli koruma alanları” tanımı içinde koruma altına alınan/alınmaya çalışılan İstanbul il sınırları içindeki baraj ve baraj havza sınırları, Şekil 5’de görülmektedir.
Şekil 5’de görülen su temin proje ve tesisleri ile Istranca kaynaklarının İstanbul’un uzun dönemdeki artan içme suyu ihtiyacını karşılayamayacağı anlaşılınca, bu kez Sakarya Nehri ve Melen Çayı kaynaklarından su temini arayışları başlamıştır. İstanbul’a daha yakın ve daha büyük bir su potansiyeline sahip olan Sakarya nehir havzasının Sakarya, Bolu, Bilecik, Eskişehir, Ankara, Kütahya, Afyonkarahisar ve Konya gibi 8 ili kapsaması ve havza yönetimi ve kontrolünün zor olacak olması; ayrıca havzadaki çok büyük tarımsal alanların sulama suyu ihtiyacı yanında, Kütahya azot sanayi gibi çok sayıda sanayi tesisinden kaynaklanan ağır metal kirliliği nedeniyle Sakarya Nehri’nden vazgeçilerek İstanbul’a 190 km uzaklıktaki Düzce’ye Melen Çayına yönelinmiştir. (Ancak, İBB/İSKİ’nin Sakarya su kaynağından tamamen vazgeçmediği ve Karasu ilçesi sınırları içinde Sakarya Nehri sol sahilinde bir regülatör (sulama yapısı) ve pompa istasyonu inşa ederek 2014 ve 2017 yıllarında buradan aldığı Sakarya suyunu Melen-İstanbul iletim boru hattına aktararak İstanbul’a çok büyük miktarlarda su verdiği bilinmektedir. Bu su alma tesisi ve pompa istasyonunun kalıcı tesisler olduğu ve Melen kaynağı ve hattında bir olumsuzluk veya yetersizlik olması durumunda, bu tesis üzerinden yine Sakarya suyunun İstanbul’a aktarılacağı bilinmektedir.)
Şekil 5. İstanbul il sınırları içinde kalan içme suyu barajları ve baraj havzaları
Halen bir depolama yapılmadan doğrudan bir regülatör üzerinden alınarak İstanbul’a iletilen Melen suyu için inşası 2014 yılından beri hala(!) devam eden ve başlangıçta açılışı için tarih (önce 2016, sonra 2017) ve saati bile verilmesine karşın, baraj gövdesinde ortaya çıktığı bilinen çok kritik hareket ve hasarlar nedeniyle hala su tutulamayan Melen Barajının tamamlanmasıyla İstanbul içme suyu temin barajı ve havzalarına bir büyük havza daha eklenmiş olacaktır.
Kırklareli, Tekirdağ, Kocaeli ve Düzce illerini de içine alan geniş bir coğrafyadaki İstanbul içme suyu tesisleri için tanımlanan havzaların yerleri/konumları ile İSKİ’nin ilgili havza koruma yönetmeliklerine göre belirlenmiş olan “havza koruma bantları/alanları” Şekil 6’da görülmektedir.
Şekil 6. İstanbul içme suyu baraj ve su temin sistemlerine ait havzaların yeri/konumu, sınırları ve havza koruma bantları
İstanbul’daki Yerleşim Alanları, Arazi Kullanım Kararları ve İçme Suyu Havzalarındaki Durum
Çok hızlı nüfus artışı ve yapılaşmada hiçbir kural ve sınır tanımayan İstanbul’un il sınırları içindeki içme suyu barajları ve baraj havza sınırları ile günümüzden birkaç yıl öncesine ait arazi kullanımı ve yapılaşmalara ait genel görüntü Şekil 7’deki gibidir.
Şekil 7. İstanbul il sınırları içindeki içme suyu barajları, baraj havza sınırları, mevcut yapılaşma ve kentsel arazi kullanımları
Bu görüntüde 3. Köprü ve çevre yolları ile 3. (İstanbul) havalimanı yer almamaktadır. Sözü edilen mevcut bu iki büyük proje/uygulamaya ilave olarak, Terkos(Karadeniz)-Sazlıdere Barajı-Küçükçekmece(Marmara) aksında bir “çılgın proje”nin (Kanal İstanbul) daha hayata geçmesi halinde, İstanbul’un başta yeraltı ve yüzeysel su kaynakları olmak üzere orman ve sulak alanlar, tarımsal ve mevcut yerleşim alanları ile kıyı ve deniz alanları üzerindeki olası etkilerinin değerlendirmesi okuyucuya bırakılmıştır.
|