ÖLÇÜ 2019 KASIM SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİNDEN 20 YIL SONRA DEPREM TEHLİKESİ VE RİSK AZALTMAYA DAİR BİR DEĞERLENDİRME

Prof. Dr. Haluk EYİDOĞAN

İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü E. Öğretim Üyesi

Türkiye’de ve özellikle Marmara’da beklenen büyük deprem ne zaman gündeme gelse bilimsel bulguların açıklanması yanında kahinlik söylemleri duyuyoruz. Hala “büyük deprem olacak mı, olmayacak mı?” sorusunun cevabına kilitlenen bir medya ortamı oluşabiliyor ve hatta bilimsel temeli olmayan “Şu kadar yıl deprem olmayacak.” veya “Şu yıl deprem olacak.” türünden haberler büyük puntolarla çıkabiliyor. 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden 20 yıl sonra sanırım bir muhasebe yapmak gerekiyor.

Türkiye’nin Deprem Kayıpları

Türkiye coğrafyasında son 120 yılda büyüklüğü 4.0 ve daha büyük depremlerin sayısı 8.700’i geçti. Her yıl 4.0 ve daha büyük deprem sayısı 70’i, 5.0 ve daha büyük deprem sayısı ise 10’u bulmaktadır (Şekil 1). Her yıl depremlerden dolayı ortalama 1.100 kişinin hayatını kaybettiği ülkemiz dünya sıralamasında üçüncü sıradadır. Depremlerden dolayı her yıl doğrudan ekonomik kayıplar 1 milyar ABD Dolarına ulaşabilmektedir. Büyük depremlerden dolayı GSMH’de %5-7 oranında kayıp riskimiz vardır. Her yıl ortalama 2.000 kişinin yaralandığı, 7.000’den fazla binanın kullanılamaz duruma geldiği ülkemizde deprem hiçbir zaman sürpriz olmayacaktır.

Büyükşehirlerin merkezlerine nüfus yığılmaları sürmektedir. Nüfusu 17 milyona doğru artan ve artmaya da devam edeceği anlaşılan İstanbul ve çevre illerin, önümüzdeki 30 yılda %65 olasılıkla 7.0 ve daha büyük bir depreme maruz kalacağı yerbilimciler ve deprem mühendisleri tarafından sıkça dile getirilmektedir. Bu deprem yalnız İstanbul depremi olmayacak; Marmara’daki birçok kenti şiddetle sarsacak ve kıyılarda tırmanma yüksekliği 5 metreye varacak yükseklikte tsunamiye neden olacaktır.

Şekil 1. Son 120 yılda Türkiye ve yakın çevresinde büyüklükleri M?4.0 olan depremlerin büyüklük değerlerine göre oluş sayısı grafiği.

Büyükşehirler dahil; yüksek deprem tehlikesi altında yoğun nüfus barındıran şehir sayımızın artmasından dolayı ülkemiz şehir depremleri sürecine girmiş bulunmaktadır. Tahmin edilen afetlere karşı korunmasızlığın ve açıkta kalmanın aşikar olduğu plansız şehirleşme sürecinde, 20. yılını andığımız 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin acı sonuçları herkes tarafından hatırlanmalıdır. Farkındalık, afet risklerinin azaltılmasına bir adımdır. Fakat riskleri azaltma yönünde organize olunamadığında arzu edilen sonuca varılamamaktadır. Deprem Şurası, Şehircilik Şurası vb. gibi bir çok rapor ve kararların sürdürülebilir eylem planlarına dönüşmesi gerekmektedir.

17 Ağustos depremi, ülkemizde afetler için risk yönetiminde, deprem kent planlama ve tasarımında, imar/şehircilik mevzuatında, yapı denetiminde, yerel yönetimlerin yetkilerinde, kalkınma politikalarında, afet eğitiminde, yerel toplum örgütlenmelerinde, profesyonel mühendislikte, müteahhitlikte ve sigorta düzeninde, planlamada sürdürülebilir planlama anlayışında eksik, yanlış ve yetersizliklerin ve ders alınması gereken gerçeklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İşaret ettiğimiz bu eksik ve yetersizliklerin çoğu halen sürmektedir.

1999 depreminden sonra çıkarılan Yapı Denetim Yasası, DASK Yasası, AFAD Yasası ve ilgili diğer mevzuatta yapılan değişikliklerin daha yararlı olması için beklenen düzenlemeler yapılmamıştır. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Yıpranan Tarihi ve Kültürel Varlıkların Yenilenerek Korunması başlıklı yasalar riskleri azaltma amaçlı uygulamalardan çok rant amaçlı uygulamalar için kullanılmıştır. 1985 tarihli İmar Yasası bugüne kadar 28 kez değişikliğe uğramasına rağmen afet risklerini azaltacak içeriğe kavuşamamıştır. Yapı Müteahhitliği Yasası çıkarılmamasına rağmen, ancak 2 Mart 2019’da Yapı Müteahhitliği Yönetmeliği çıkarılarak bir başlangıç yapılmaya çalışılmıştır ancak yeterli olmamıştır. 1999 depreminden ancak 20 yıl sonra, yüksek yapılar dahil yüzbinlerce yeni yapı inşa edilmiş; 1 Ocak 2019’dan itibaren geçerli olmak üzere yeni deprem yönetmeliği ve deprem tehlike haritası uygulamaya konulabilmiştir. Afet risklerini azaltma yönetimi, halen afet müdahale, yardım ve yara sarma anlayışının önüne geçememiştir. 21.yüzyılın beşte birini bitirdik ancak bugün vardığımız noktada, uluslararası afet politikalarında önerilen risk yönetimi ağırlıklı bir yasal ve kurumsal yapılanma ve toplumsal katılımcılığı içeren bir afet yönetim düzeni, tarafımızdan henüz tam anlamıyla gerçekleştirememiştir.

İstanbul’un Deprem Hazırlığı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yetkin yerli/yabancı kuruluşlara 2002 yılında yaptırdığı mikrobölgeleme ve deprem senaryosunda (1), 2003 yılındaki İstanbul Deprem Master Planı’nda (2), 2009 yılındaki İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda ve 2011 yılında Avrupa ve Anadolu yakasında yapılan deprem ve tsunami için mikrobölgeleme çalışmalarındaki (3) risk azaltma konusundaki tespit, öneri ve kararlar göz ardı edilmiştir. Bu ihmal, kadim şehir İstanbul’un nüfusunun ve risklerinin daha da artmasına neden olunmuştur. İstanbul Valiliği tarafından 2006 yılında başlatılan İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) için beş farklı uluslararası bankadan alınan toplam 2 milyar Avro civarında bütçeyle 801 okul, 48 hastane binası ve diğer bazı kamu binaları olmak üzere toplam 986 bina güçlendirilmiş veya yeniden yapılmıştır. Ancak İstanbul’da 159’u özel olmak üzere 231 hastane ve5.249 örgün eğitim binası vardır. Bunların çoğu hala deprem güçlendirme için beklemektedir.

Daha önce tespit edilen ve haritalanan sıvılaşma ve heyelan gibi en riskli alanlardaki yapıların ve yerleşmelerin riskleri azaltacak biçimde düzenlenmesi gerekirken tam tersine riskli alanlarda yeni yapılaşma ve yoğunlaşmalar ile riskler daha da artmıştır. I·stanbul’da yapılan kentsel do¨nu¨s¸u¨m ve yenileme uygulamalarının deprem risklerini azaltma konusu tartıs¸malı bir duruma gelmis¸, yogˆun go¨c¸ su¨rmesine ragˆmen I·stanbul’da konut stoku fazlası olus¸mus¸, birc¸ok ilc¸ede yogˆunluklar daha da artmıs¸, donatı alanları, afet tahliye alanları, yes¸il alanlar azalmıs¸, siluet tartıs¸maları c¸ıkmıs¸, s¸ehir kimligˆi bozulmaya bas¸lamıs¸, yas¸anabilir meka^n sagˆlama go¨revi unutulmus¸, yıllar “yatay yapılas¸ma” ve “dikey yapılas¸ma” gibi anlamsız so¨ylemlerle gec¸mis¸tir. Kentsel Dönüşüm Yasası ile bir yandan deprem risklerinin azaltılacağı izlenimi verilirken, diğer yandan imar barışı yasasıyla risk durumu ne olursa olsun “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.” denilmektedir. Vatandaş, dönüşüm yasası ile sözde güvenli yaşam için zorunlu uygulamalara dahil edilirken imar barışı yoluyla riskli yapılarının içerisinde “ne haliniz varsa görün” anlamında tuhaf bir duruma terkedilmektedir.

Afet Risklerinin Azaltılmasında Toplumsal Katılım ve Yerelin Gücü Artmalıdır

Afet risklerinin azaltılması sürecinde yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk alanlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Belediye mevzuatında afet yönetimi açısından önemli eksiklikler vardır ve en kısa sürede mevzuat güncellenmelidir. Tehlike ve riskler konusunda bilgiler ve önlem yolları toplumla paylaşılmalıdır. Afet risklerinin azaltılması ancak her düzeyde yöneticiler ve halkın konuyla ilgili farkındalığı oranında başarıya ulaşabilmektedir. Eğitimler ve doğru bilgilendirme, farkındalığı yaratmak için iki önemli unsurdur. İyi koordine edilmiş bir toplumsal katılım, riski azaltabilmektedir. Depremle ilgili bilgi kirliliği, spekülatif ve şaşırtıcı beyanlar, toplumda bilime karşı güveni azaltacak ve farkındalığı zayıflatacaktır. Kamu kurumu yöneticileri, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, siyasi parti yöneticileri halkın katılım gücünü ve desteğini aldıkları oranda risk azaltma çalışmalarında başarılı olabileceklerdir. Büyükşehirlerdeki ilçelerde afet ve acil durum yönetimi şubeleri kurmak gerekmektedir. Mahalle Afet Gönüllüleri düzeni geliştirilmelidir. Toplumun her katmanında iş birliğinin ve katılımın yararlı sonuçlar vereceği inancı yerleşmelidir. Bu inancı sarsacak yozlaşmalar ve rant kavgaları, risk azaltma sürecini bir sonraki büyük afete kadar baltalayacaktır. Her yerel yönetim alanının coğrafyası ve yerleşme özellikleri farklıdır. Buna göre tehlike ve riskler sınıflandırılmalıdır. Mekânsal planlarda farklı tehlike ve riskler için ilke ve standartlar geliştirilmelidir. Kamu yapılarının mutlaka afet güvenli ve afet sonrası hizmet verebilecek birimler olarak hazırlanması gerekmektedir. Dezavantajlı topluluklar, tarihi yapılar, müzeler vb. gibi birimler özel korumaya alınmalıdır. Büyükşehirlerde emniyet, ambulans, itfaiye, jandarma, belediye afet koordinasyon birimi vb gibi farklı bakanlıklara ve kurumlara bagˆlı o¨rgu¨tler halen farklı telefon numaraları ile hizmet etmekte ve tesisleri farklı yerlerdedir. Büyük illerde tek numara üzerinden 112 C¸agˆrı Merkezi Mu¨du¨rlu¨kleri kuruldugˆunda tu¨m bu unsurların ilgili yo¨netmelik geregˆi bir çatı altına alınması sağlanmalıdır.

Son 119 yılda, büyüklüğü en az 6,0 olan 133 adet deprem nedeniyle ağır can ve mal kayıplarına uğrayan ve son sekiz yıldır 7,0’den daha büyük deprem olmayan ülkemizde (Şekil 2) hangi kentimizin ne zaman böyle bir tehlike ile karşılaşacağını bilememekteyiz. Ancak vurgulanmalıdır ki etkin bir deprem kuşağı üzerindeki ülkemizde bu on yıllık sessiz süre şanslı bir dönem olarak değerlendirilmelidir.

Şekil 2. 1900-2019 tarihleri arasında Türkiye ve yakın çevresinde büyüklüğü 4.5 ve daha fazla olan depremlerin açığa çıkardı sismik enerji değişimi (4)

Marmara Denizi’nde 5.7 Büyüklüğünde Deprem

Eylül ayında İstanbul’da hissedilen, bazı kamu ve konut binalarında ağır hasarlara sebep olan 5.7 büyüklüğünde, orta büyüklükte, bir depremden sonra mega-şehir İstanbul deprem tehlikesini yeniden hatırlamıştır. Beklenen büyük deprem için en kısa sürede hazırlıklarını tamamlaması gereken İstanbul’da şimdi bir depreme hazırlık seferberliği başlatılmak istenmektedir. Bugüne kadar İstanbul için deprem tehlikesini anlamaya yarayan çalışmalar gerçekleri ortaya koymuştur. Şimdi İstanbul Deprem Master Planı’nı (İDMP) raftan indirip öncelikli bölgelere dair eylem planlarını uygulamaya geçirmek için bir yapılanma oluşturulmalıdır. Strateji ve eylem planları uygulamaları; ancak finans, kentsel tasarım, toplum katılımı ve adalet, altyapı, çevre koruma, karbon salınımı, moloz yönetimi, sürdürülebilir topluluk işletmeciliği gibi yönleri ile kavrandığında gerçekleştirme yoluyla hedeflerine ulaşabilecektir (Prof. Dr. Murat Balamir, kişisel görüşme, Ekim 2019). Depreme hazır olma ve risklerini azaltma seferberliği toplumun her kesiminin hedefleri doğrultusunda örgütlenmesi ve sürdürülebilir katılımını sağlanması ile gerçekleşecektir.


KAYNAKLAR

1.) İBB-JICA Raporu, 2002. Pacific Consultants International, OYO Corporation, “The Study on a Disaster Prevention/Mitigation Basic Plan in Istanbul Including Seismic Microzonation in the Republic of Turkey,” Japan International Cooperation Agency (JICA).

2.) İstanbul İçin Deprem Master Planı (İDMP), 2003. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Planlama ve İmar Dairesi, Zemin Ve Deprem İnceleme Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Temmuz, 2003.

3.) İBB-OYO, 2009-2011. Deprem Rı·sk Yo¨netı·mı· ve Kentsel I·yı·les¸tı·rme Daı·re Bas¸kanlıgˆı, Deprem ve Zemı·n I·nceleme Mu¨du¨rlu¨gˆu¨, Avrupa ve Anadolu Yakası Mı·krobo¨lgeleme Rapor ve Harı·talarının Yapılması, Ana Raporlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Oyo International Corporation.

4.) Eyidoğan, H., 2019. 7 ve Üzeri Büyüklüğünde 8 Yıllık Deprem Suskunluğu, Herkese Bilim Teknoloji, Sayı 181, 13 Eylül 2019, 1 sayfa.