ÖLÇÜ 2019 KASIM SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KALICI ÇÖZÜM RANTA DAYALI EKONOMİDEN VAZGEÇMEKLE MÜMKÜN

TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

İstanbul’da Yaşanan Depremler Acil Önlemler Alınması Gerektiğini Bir Kez Daha Göstermiştir

İstanbul’da son günlerde gerçekleşen depremlerde yaşanan kaos 1999 Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen gereken adımların hiçbirisinin atılmadığını bir kez daha göstermiştir.

26 Eylül 2019, saat 13.59’da Marmara Denizi’nde, Silivri’nin 21,6 km açığında, 5,8 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Kandilli Rasathanesi verilene göre, yer kabuğunun 12,3 km derinliğinde olan depremin ardından en büyüğü 4,4 büyüklüğünde 188 adet artçı deprem meydana geldi.

Gerçekleşen deprem, yaklaşık 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul’un yanı sıra Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bursa, Yalova, Bilecik gibi illerde de hissedilirken sevindirici olan tek şey herhangi bir can kaybına yol açmamış olmasıdır. Depremin ardından ilk belirlemelere göre bazı binalarda çatlaklar oluştu, Avcılar Hacı Ahmet Tükenmez Cami’sinin minaresi yıkıldı, Bahçelievler’de bitişik 2 bina tedbir amaçlı tahliye edildi.

Depremin ardından İstanbul Valiliği tarafından yapılan açıklamada alınan 3.133 hasarlı yapı ihbarının değerlendirilmesi sonrasında, 20 okul az hasarlı, 9 okul ağır hasarlı, 4’ü ağır 1’i hafif hasarlı 5 kamu binası, 1.895 az hasarlı, 320 ağır hasarlı olmak üzeri 2.215 sivil yapı tespit edildiği belirtildi.

24 Eylül ve 26 Eylül’de gerçekleşen depremler, Kumburgaz Baseni dediğimiz Silivri-Avcılar arasından geçen 34 km uzunluğundaki fayın kuzeyinde, artçıların dağılımı KB-GD doğrultusunda seyretmektedir.

Deprem Toplanma Alanları Rant Uğruna Yapılaşmaya Açılarak Azaltılmıştır

İstanbul’da yıkıcı bir deprem her an beklenmekteyken, afet riski taşıyan alanlardaki yerleşim yerleri taşınmadı, mevcut yapı stoku depreme dayanıklı hale getirilmedi, kent merkezlerinde artan nüfusa ve yerleşime doğru orantılı olarak artması beklenen deprem toplanma alanları rant uğruna imar tadilatları ile yapılaşmaya açılarak azaltıldı.

Yapı üretim süreci, mevcut yapı stoku, kentleşme ve imar politikaları, afet sonrası planlama, mevzuat, Türkiye’yi 1999 depremine taşıyan tablonun parçalarını oluşturmaktadır. Ülkemiz 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999’da büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. 1999 depreminden 12 sene sonra meydana gelen Van depreminde aynı yıkımla yüz yüze gelmek ise olumsuzlukların varlığını korumaya devam ettiğinin birinci dereceden kanıtı sayılmalıdır. Son gerçekleşen deprem sonrası; toplanma alanları, iletişim ve ulaşım gibi konularda yaşanan problemler, oluşan panik ortamı endişe uyandırmaktadır.

İstanbul nüfusunun büyük bir kısmı 1. derece, önemli bir kısmı da 2. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır.

Ulaşım yapıları ve köprülerin, dolgu alanlarının, tarihi eserlerin depremde vereceği tepkinin bilinmemesi, kentsel dönüşüm projelerindeki yanlışlıklar, su taşkınlarında bile yetersizliği açığa çıkan altyapı sorunları, dere yataklarını bile yerleşime açan imar uygulamaları, imar afları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru işaretleri ve deprem bilincinin yeterince yaratılamaması, İstanbul’un tahmin edilenden öte yıkıcı bir etki altına gireceğini göstermektedir.

Mühendislik Mimarlık Mesleği Önemsenmiyor! Yapı Denetim Uygulaması Sorunlu!

Bu gerçekliğe karşı etkili önlemler alabilmek için depremin çok disiplinli bir mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olarak görülmesi gerekir. Ancak bu disiplinler rant çıkarları için dışlanmaktadır. 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri sonrasındaki yapı denetim düzenlemelerinde kamusal denetim ticarileştirilmiş ve meslek odalarının önerileri dışlanmıştır. Yapı Denetim Yasası’nda kamu yapıları denetim dışı tutulmuş ve yasanın kapsamı daraltılmıştır. TMMOB’ye bağlı Odaların mevzuatla tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri de dışlanmıştır.

Türkiye bugün 20 yıl önceki Marmara depreminden daha iyi durumda değildir. Yer seçimi kararlarında, yapı tasarımı, üretimi ve denetiminde bilimsel, bütünlüklü bir düzen yoktur. Öyle ki sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açılmakta, her yere AVM ve gökdelenler yapılmaktadır. Yanlış ulaşım politikaları, yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları ve yanlış mega projelerin artması, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artması, ısı adalarının oluşması gibi olgular depremlerin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bu sorunlara deprem olgusunu ve depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan son imar affı ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşma eklendiğinde ülkemizin depremlere hazır olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu noktada belirtmek isteriz, iktidarın mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı mesleklerine yönelik saldırısı rantçı sermaye güçlerinin önünü açmaya, mesleki gereklilikleri hiçe sayarak iş yapma mantığının egemen olmasına ve depremlerin yol açtığı sosyal yıkım sorunlarının sürmesine yol açmaktadır. Yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmemesi durumunda ülkemizi yeni büyük sosyal afetler ve yıkımlar beklemektedir.

Depremler ve büyük doğa olaylarına karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için alınması gereken önlemler ivedi bir öneme sahiptir. Depremlere karşı önlem bütünlüklüdür. Güvenli yapılaşma ve halkın sağlıklı kent ve doğal çevre hakkı için neoliberal piyasacı ve rantçı yaklaşımlar reddedilmelidir. Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve öngörülen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine uzmanlık ve etik niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin benimsenmesi gerekmektedir. Bu konu hakkında daha önce defalarca açıkladığımız gibi bu yaklaşım egemen olmadıkça depremler ve sonuçlarına yönelik kalıcı ve bilimsel bir çözüm ne yazık ki mümkün olmayacaktır.

Toplumsal yaşam, deprem ve diğer afetlerde taşıdığı önem itibarıyla Odamız meslek ve uzmanlık alanlarına giren uygulamaların deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası önlemlerde önemli bir yeri bulunmaktadır. Odamız ülkemizdeki deprem gerçeğine bütünlüklü olarak gerekli olan toplumsal, kamusal bilinçlenmeye kamu kurumları ve derneklerle işbirliği yaparak bir katkı koymayı amaçlamaktadır.

Odamız, meslek alanlarından edindikleri bilgi, birikim ve deneyim ile kamusal sorumluluğu gereği yaklaşan İstanbul depremi ile ilgili uyarılarını bugüne kadar yaptı ve yapmaya devam edecektir.

Bundan sonrada ilgili Bakanlıklar, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İlçe Belediyeleri, akademi ve sivil toplum kuruluşları ile kentin depreme hazırlanması konusunda ortak çalışmalar yapma arzusundayız. Halkımızın ve kentimizin güvenliği için şehrin bileşenlerinin ortak çalışmalar gerçekleştirmesi elzemdir. Bilimsel veriler ışığında elde ettiğimiz mesleki bilgi birikimimizi uzun vadeli planlar eşliğinde İstanbul halkının yararına kullanmak için etkin bir biçimde rol almaya hazırız.