ÖLÇÜ 2019 ŞUBAT SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

SEÇİM YAKLAŞIRKEN YEREL YÖNETİMLERDEN NE BEKLEYEBİLİRİZ?

P. Pınar GİRİTLİOĞLU[1]

Oktay KARGÜL[2]

Yine bir yerel seçim sürecinde ve her yerel seçim sürecinde, yerel yönetimlerden neler beklediğimizi tartışıyoruz. Ancak bu yerel seçim dönemi, diğerlerinden farklılık içeriyor. Bugün yerel seçim sürecine, yerel yönetimlerin hiç olmadığı kadar yetkisizleştirildiği, özerkliklerinin hiç olmadığı kadar ellerinden alındığı bir ortamda giriyoruz.

Bilindiği üzere 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandumun ardından yapılan Anayasa değişikliği ve 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri gerçekleştirilmiştir. Böylelikle aslında filli olarak varolan yönetim sistemi yasallaştırılmış ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi şeklinde tanımlanan yeni hükümet sistemine geçiş yapılmıştır.

10.07.2018 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile, Anayasa’nın 127. Maddesi ile tanımlanmış ve 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile yasal altyapısı hazırlanmış olan yerel yönetimlere yönelik yetkiler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ve Cumhurbaşkanı’na devredilmiştir.

Adı geçen Kararname, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teşkilat yapısını Genel Müdürlüklerle yeniden yapılandırmaktadır. Öncesinde İçişleri Bakanlığı bünyesinde bulunan Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü hizmet birimi olarak Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü adıyla ve vesayete ilişkin yetkileri İçişleri Bakanlığında bırakılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesine alınmıştır. Yine daha önce Maliye Bakanlığına bağlı olan Milli Emlak Genel Müdürlüğü Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanmıştır (Turan, 2018). Böylelikle Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü, Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve daha birçok Genel Müdürlük, Bakanlık teşkilatı içinde yerini almıştır. Bu Genel Müdürlüklerin yetki ve görevleri incelendiğinde,

Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü, gecekondu alanları ile vasfının bozulmasından dolayı orman ve mera dışına çıkarılan alanlara ilişkin iyileştirme, yenileme ve dönüşüm uygulamaları ile afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine ilişkin mevzuat ve Gecekondu Kanunu uyarınca ıslah, tasfiye, dönüşüm ve iyileştirme bölgelerinin tespiti ve ilanı, dönüşüm, yenileme ve transfer alanlarının belirlenmesi, dönüşüm alanı ilan edilen alanlardaki yapıların tespiti ile arsa ve arazi düzenleme ve değerleme iş ve işlemlerinin yapılmasının sağlanması; dönüşüm uygulamalarında hak sahipliği, uzlaşma, gerektiğinde acele kamulaştırma, paylı mülkiyete ayırma, birleştirme, finansman düzenlemelerinde bulunma, dönüşüm alanları içindeki gayrimenkullerin değer tespitlerini yapma ve Bakanlıkça belirlenen esaslar ve proje çerçevesinde hak sahipleri ile anlaşmalar sağlama, gerektiğinde yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verme, kat mülkiyeti tesisi, tescili ve imar hakkı transferi ile ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesi, Belediye Kanununun 73 üncü maddesi kapsamındaki uygulamalara ilişkin dönüşüm alanı ilanı ile ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesi gibi işlemlerden sorumlu hale getirilmiştir.

Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesinin sağlanması, kentlerde ve kırsal alanlarda arazi kullanımına ilişkin temel ilke, strateji ve standartların belirlenmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve uygulanmasının sağlanması, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarının yapılmak, yaptırılması, onaylanması ve bu planların uygulanmasının ve denetlenmesinin sağlanması, sektörel planların havza veya bölge düzeyindeki mekânsal strateji planlarına ve çevre düzeni planlarına uyumlu hazırlanmasının sağlanması, risk yönetimi ve sakınım planlarının yapılmasına ve onaylanmasına ilişkin kuralların belirlenmesi ve izlenmesi, plana esas jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılması, yaptırılması ve onaylanması, her ölçekteki imar planı ve imar uygulamalarının, kentsel tasarım projelerinin yapılması, yaptırılması ve onaylanması, arazi ve arsa düzenlemesi ve parselasyon planlarının hazırlanmasına ilişkin genel ilke, strateji ve esasların belirlenmesine ilişkin çalışmaların yapılması ve uygulanmasının sağlanması, Cumhurbaşkanınca belirlenen proje kapsamı içerisinde kalmak kaydıyla kamuya ait tescilli araziler ile tescil dışı araziler ve muvafakatleri alınmak koşuluyla özel kişi veya kuruluşlara ait arazilerin yeniden fonksiyon kazandırılıp geliştirilmesine yönelik olarak her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı, kamulaştırma, arazi ve arsa düzenlemesin yapılması, yaptırılması ve onaylanması, belediyelerin mücavir alanları ile köylerin yerleşik alanlarının sınırlarının tespitine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ve tespit edilen sınırların onaylanması, İdarelerin ihtilafı halinde, genel imar düzeni ve uyumunu sağlamak üzere, her türlü etüt, harita ve imar planı, plan değişikliği, plan revizyonu, parselasyon planı hazırlanması, onaylanması ve uygulanmasında koordinasyon sağlanması, ihtilafların giderilmesi, gerektiğinde ihtilaf konusu işin resen yapılması, yaptırılması ve onaylanması, her tür ve ölçekteki fiziki planların birbiriyle uyumunu ve mekânsal strateji planları hedeflerine ve kararlarına uygunluğunun sağlanması amacıyla gerekli tedbirlerin alıması, ilgili idareler tarafından Bakanlıkça verilen süre içinde yapılmayan il çevre düzeni planlarının yapılması, yaptırılması ve resen onaylanması, bütünleşik kıyı alanları yönetimi ve planlaması çalışmaları, kıyı alanlarının düzenlenmesine dair iş ve işlemler ile bu alanlara ilişkin jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılması, yaptırılması ve onaylanması, kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, onaylanması ve tescilinin sağlanması, kıyı ve dolgu alanları ile bu alanların fonksiyonel ve fiziksel olarak devamı niteliğindeki geri sahalarına ilişkin her tür ve ölçekteki etüt, harita ve planların yapılması, yaptırılması ve resen onaylanması ve bunların uygulanmasının sağlanması, Cumhurbaşkanınca yetkilendirilen alanlar ile merkezi idarenin yetkisi içindeki kamu yatırımları, mülkiyeti kamuya ait arsa ve araziler üzerinde yapılacak her türlü yapı, milli güvenliğe dair tesisler, askeri yasak bölgeler, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun hükümleri çerçevesinde yapılacak binalar, genel sığınak alanları, özel güvenlik bölgeleri, enerji ve telekomünikasyon tesisleri ile ilgili altyapı, üstyapı ve iletim hatları, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı madde üretim tesisleri ve depoları, akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı istasyonları gibi alanlar ile ilgili her tür ve ölçekteki planların yapılmasına ilişkin esasların belirlenmesi, bunlara ilişkin her tür ve ölçekteki harita, etüt, plan ve parselasyon planlarının gerektiğinde yapılması, yaptırılması ve resen onaylanması, planlamaya ilişkin iş ve işlemlerde, bakanlıklar, mahalli idareler ve meslek kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanması, planlama sürecinin iyileştirilmesinin ve geliştirilmesinin temin edilmesi ve benzeri işlerle yükümlü kılınmıştır.

Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü, mahalli idare yatırım ve hizmetlerinin kalkınma planları ile yıllık programlara uygun şekilde yapılmasını gözetmek, mahalli idarelerin geliştirilmesi amacıyla araştırmalar yapmak, istatistiki bilgileri toplamak, değerlendirmek ve yayımlamak, mahalli idareler personelinin hizmet içi eğitimini planlamak ve uygulanmasını takip etmek, mahalli idarelerin teşkilat, araç ve kadro standartlarını tespit etmek gibi görev ve yetkilere sahiptir.

Milli Emlak Genel Müdürlüğünün görevleri arasında ise; Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin yönetimine ilişkin hizmetleri, gerektiğinde diğer kamu idareleri ile işbirliği yaparak yürütmek, Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, kiralanması, trampası ve üzerinde sınırlı aynî hak tesisi, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiralanması ve bu yerler için gerekli görülen hallerde kullanma izni verilmesi işlemlerini yapmak, Devlete intikali gereken taşınır ve taşınmazlarla hakların Hazineye mal edilmesi işlemlerini yürütmek, taşınmazların tescilini, taşınır malların tasfiyesini sağlamak, Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden kamu hizmeti için kullanılması gerekli olanları; kamu idarelerine tahsis etmek ve tahsis amacının ortadan kalkması veya amaç dışı kullanılması halinde tahsisi kaldırmak; tahsisi kaldırılan taşınmazlar üzerinde Hazine dışındaki kamu idarelerine ait yapı ve tesisleri tasfiye etmek, tasfiyeye ilişkin esas ve usulleri belirlemek, Devlete ait konutları yönetmek ve kamu idarelerine ait konutların yönetimi konusundaki politikaların belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapmak, her yıl yurt içi ve yurtdışındaki kamu konutlarının kira ve yakıt bedelleri ile işletme, bakım ve onarım esaslarını tespit etmek, Hazineye ait taşınmazların envanter kayıtlarını tutmak ve diğer kamu idarelerinin taşınmazlarının envanter kayıtlarının tutulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin kamulaştırdığı yerlerin Hazine adına tescilini sağlamak, Kanunlar ve antlaşmalar gereğince muayyen zümrelere izafetle elkonulması gereken para, mal ve hakların işlemlerini yapmak ve tasfiyelerini sonuçlandırmak, Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin hizmet dışı kalan taşınırlarının satışını yapmak, kamu idarelerine ait taşınmazların yönetim esaslarını belirlemek, kamu idarelerinin taşınmaz edinme ve yönetimine ilişkin olarak hazırlayacakları mevzuat taslakları hakkında görüş bildirmek, kamu mallarına ilişkin politikaları tespit etmeye yönelik çalışmalar yapmak, Cumhurbaşkanınca uygulama usul ve esasları belirlenen projeler kapsamında; Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri geliştirmek, değerlendirmek, kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazları satın almak, trampa etmek, kamulaştırma ve toplulaştırma yapmak gibi başlıklar bulunmaktadır.

Ayrıca, Büyükşehir belediye sınırları içinde ayrıca ilçe teşkilatı bulunan il merkezlerindeki ilçe mal müdürlükleri dışındaki birimler doğrudan doğruya defterdarlığa bağlanmıştır.

Yine bunların yanısıra, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kentleşme ve yerel yönetim alanında politika ve strateji önerileri geliştirmek, Türkiye’nin toplumsal, ekonomik ve siyasal gerçekliklerine uygun olarak yerel yönetim politikalarına ilişkin strateji önerileri sunmak, göç ve iskan konularında politika önerileri geliştirmek, çevre, orman, su ve benzeri alanlarda koruyucu ve geliştirici politika önerileri geliştirmek, Türkiye’nin kültürel mirasından beslenerek kentleşme politika önerileri geliştirmek, akıllı şehircilikle ilgili araştırmalar yaparak strateji önerilerinde bulunmak, Boğaziçi imar uygulama programları gereği kamu yatırımlarının planlanmasına ilişkin çalışmalar yapmak, etkin bir çevre yönetiminin sağlanması için politika ve strateji önerileri geliştirmekten sorumlu olmak üzere doğrudan Cumhurbaşkanı ile çalışacak ve bu doğrultuda görev yapacak olan Yerel Yönetim Politikaları Kurulu oluşturulmuştur.

1 No’lu Kararname’den önce de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yerel yönetimler için getirilen düzenlemelerle ve ülke çapında 99 belediyeye kayyım atanması süreciyle birlikte yerel yönetimler açısından yetkisizlik durumu güçlendirilmiştir[3]. Bunun yanısıra, Devlet Planlama Teşkilatı kapatılmış ve Bakanlar Kurulu’nun da bundan böyle Kurul olarak karar alamayacak olması nedeniyle İleri teknoloji gerektiren temel altyapı projelerinin yerli ve yabancı özel sektör katılımı ile gerçekleştirilmesi için, ilgili mevzuat çerçevesinde garanti vermek ve buna ilişkin işlemler yapmak ve bu projelerle ilgili hazırlık ve akit çalışmalarına katılmak görevi Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

Görüldüğü üzere, yerel yönetimlerin varlık nedenleri olan özerklik, 15 Temmuz ve sonrasında gelen düzenlemelerle büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Yerel yönetimler, Anayasa ve Yasa ile kendilerine verilen karar alma, plan yapma, kentsel dönüşüm, ulaşım planı yapma yetkilerini ve mali özerkliklerini kaybederek, doğrudan Bakanlığa ve Cumhurbaşkanına bağımlı hale gelmişlerdir.

Bugün, işte bu koşullarda gireceğimiz bir yerel seçim sürecinde, yerel yönetimlerden beklentilerimizi tartışıyoruz.

Peki her şeye rağmen yerel yönetimlerden beklentilerimiz neler olabilir? Kuşkusuz tüm bu süreçte önem taşıyan bir ilk adım var; yerel yönetim adaylarının belirlenme süreci. Bu noktada öncelikle siyasi partilerden bir beklenti söz konusu. Aday belirlemede politik olmaktan vazgeçip, liyakat usuluyle seçim yapmaları en temel beklenti olarak belirtilmeli. Adayın birikimi, yerel alan ile ilişkisi, bağı, aidiyeti, bu alana katabilecekleri, vizyonu, politik dengelerden önce gelmeli. Bugüne kadar, demokratik seçim modeli adı altında yapılan kandırmaca seçimlerde, seçilmişlerin seçimini yapmanın kentlere ve topluma bir değer katamadığına ve bunun sonuçlarına hep birlikte tanık olduk ve bedellerini de ödedik. Bu seçimin aday belirleme süreci de ne yazık ki farklı şekilde ilerlemiyor.

İkincisi, bu seçim, yereli merkeze karşı savunmanın seçimi olacaktır. Güçlü bir mücadele süreci adayların önünde durmaktadır. Yerel adaylardan, tüm kısıtlara rağmen, kentleri savunmaları, ideolojik yaklaşım ve kararlardan kollamaları beklenecektir.

Bugüne dek, kamusal kaynaklarımızın öncelikler belirlenmeden harcanmasının, kamusal faydaya değil, kamusal zarara dönüşümünü hep birlikte izledik; ancak kamusal faydayı konuşurken, kamusal zararı hiç tartışmadık. Bu nedenle üçüncü olarak kamusal kaynakların dengeli ve adil dağılımı için çaba sarfeden yerel yöneticilere ihtiyacımız olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor.

Öğrenilmiş çaresizlik birçok yerel yöneticinin, dolayısıyla yerel halkın ve alanın kaderi gibi algılandı. Politik engeller, alt yapı eksiklikleri, vesayet, yasal bağlayıcılar ve diğer kısıtlar yerel yöneticilerin köklü adımlar atmasına izin vermedi. Bugün artık, kendi kaynağını yaratabilen, yasalarla tanımlanmamasına rağmen yapabileceklerinin farkında olan, kapasite geliştirme gücüne sahip, vizyoner yerel yöneticilere ihtiyacımız var. Bunun bir iler adımı nitelikli yerel meclisler oluşturmak. Siyasi parti farkı gözetmeden, göreve gelen yerel meclislerin kendi yerleşmeleri için söz söylerken bilgi ve farkındalık düzeyinin yükseltilmesi bir zorunluluk olarak görülmeli ve hizmet içi eğitimler zorunlu hale getirilmeli.

Bir başka beklenti ise, planlamayı ve ilkelerini bir rehber olarak en üstte tutan bir yerel yönetim anlayışı. Kentsel müdahaleler 2010’lardan sonra muhafazakar ve hegemonik anlamda yeniden ortaya çıktı. Bu süreçte, yeni kurumsallaşma pratikleri ile merkezi idarelerin kent mekanındaki söz hakkı arttı, mekan da giderek daha fazla piyasalaşarak, ulusal/uluslararası sermayenin bir nevi yarış alanı haline geldi. Piyasalaşma, kamusal mekanlar ve bu mekanlar üzerindeki kamusal haklarda alternatif arayışları da beraberinde getirdi. Kamusal mekanları gasp edilen, “yarı kamusal alan” nevinden alternatiflere razı edilmeye çalışılan toplumsal kesimler “bazıları” için değil, “herkes” için kamusal alanlar yaratılması beklentisi içindeler. Sağlıklı bir çevrede yaşamak için ulaşım, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi temel kamu hizmetlerinin yaşayanlara eşit bir şekilde kentsel hizmet anlayışıyla verilmelidir.

Özellikle son yıllarda kentleşme politikalarının başında gelen “Rant” kavramından vazgeçilmelidir. Kar ve rant temelinde kamu yararına aykırı bir şekilde yapılan plan değişiklikleriyle kent talan edilmektedir. Bu plan değişikliklerine son vererek şehir planlama bilimi ışığında üst ölçek planlara bağlı kalarak bu talana son verilmelidir. Planlar, bir takım kişi ve gruplara hizmet aracı olarak, kamu alanlarını, orman ve havza alanlarını, tarım topraklarını, sit alanlarını yapılaşmaya teslim etmek, kat ve emsal artışı sağlamak, yeni konut alanları, alışveriş merkezleri, ofis alanları oluşturmak ve için kullanılmamalıdır.

Bugüne dek idareler tarafından telaşla, acele ile, oldu bittiye getirilerek yapılan, bu nedenle toplumsal tabanda meşruiyeti hep tartışmalı kalacak olan uygulamaların bundan böyle demokratik katılım ve denetim süreçlerinin güçlendirilerek hayata geçirilmesi ise yapılabilecekler arasında. Bu bağlamda kenti ilgilendiren tüm kavramların kapalı kapılar arkasında değil, halkın önünde tartışılması gerekmektedir. Bu yüzden stratejinin ve projelerin yerelle bütünleşecek şekilde katılımcı bir süreç işleten ve mahalli ölçek biriminde sokağa dahi dokunan bir temsiliyete sahip, şeffaf ve demokratik bir yönetim anlayışı olmalıdır.

Özetle, siyasetin yerel yönetimler üzerinde kurduğu tüm tahakküme ve bağlayıcılıklara rağmen, yerel yönetimlerin atabilecekleri yeni adımlar söz konusu. Adayların bu konudaki farkındalıkları artmalıdır. Aynı zamanda kentlerimizin üst ve altyapısı ile çevre kalitesinin arttırılması, tarihi, doğal, sosyal ve kültürel değerlerin korunması, sağlıklı, güvenli, kaliteli, ekonomik ve çağdaş yaşam ortamlarının oluşturulması temel hedef olmalıdır.

Özetle Biz Şehir Plancıları olarak; hukuka saygılı, toplumcu ve halkçı, kamu yararını gözeten, katılımcılığa ve paylaşıma açık, şeffaf, kent ve kentlinin çıkarlarını ön planda tutan, yerel yönetimler ve belediye başkanları istiyoruz. [4]

Kaynak:

Turan M., Türkiye’nin Yeni Yönetim Düzeni: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Social Sciences Research Journal, Volume 7, Issue 3, 42-91 (September 2018), ISSN: 2147-5237

TMMOB Şehir Plancıları Odası. (20.03.2009). Nasıl Bir Yerel Yönetim İstiyoruz [Basın Açıklaması]. Alınan Yer http://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=839



[1] TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi

[2] TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi

[3] Önceden 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 44. 45. 46. ve 47. Maddelerine göre yapılan görevlendirmeler, 1 Eylül 2016 tarihinde yürürlüğe giren 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Belediye Kanunu’nun 45. maddesine eklenen hükümler uyarınca yapılmaya başlanmıştır. Bu düzenleme ile belediye başkanlıklarına mülki idare amirleri belediye başkan vekili sıfatı ile atanmış ve bir bakıma Türk İdare Sistemi içerisinde “Belediye Başkan Vekilliği Modeli” olarak nitelendirilebilecek yeni bir model oluşturulmuştur (Turan, 2018).

[4] TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi olarak 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak olan Mahalli İdareler Seçiminde kentimizi yönetmeye aday olan tüm Büyükşehir ve İlçe Belediye Başkan Adaylarına sesleniyoruz.