ÖLÇÜ 2019 TEMMUZ SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KAR ÖRTÜSÜ
Murat Kapıkıran, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi

Dünya atmosferi, güneşten gelen ışınımın (rad- yasyon) zararlı kısmının dünyaya ulaşmasını engelleyen, yararlı kısmını da içerde tutarak sera etkisi oluşturan bir yapıdadır.

İnsan faaliyetleri sonucunda atmosferin yapısını değiştirebilecek miktarlarda doğaya- atmosfere salı- nan sera gazlarının, kararlı bir denge halindeki atmos- fer tabakalarını tahrip etmesi ve sera etkisini artırması, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığının artması ve iklim yapısında oluşan değişiklikleri tetiklemektedir. Bu gaz- lar; karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazot monok- sit (N2O), ozon (O3), kloroflourkarbon (CFCs) ve su buharı (H2O) dır.

Yapılan ölçümler sonucunda, sera gazı emisyonla- rının özellikle 1750’li yıllardan, yani sanayi devriminin başlangıcından günümüze kadar geçen sürede arttığı gözlenmektedir. Buna bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık gibi diğer iklim öğeleri de deği- şim göstermektedir. Bu durum, “küresel iklim değişi- mi” olarak tanımlanmaktadır.

Güneş’ten, Dünya’ya ulaşan yüksek enerjili, kısa dal- ga boylu (mor ötesi) radyasyon, taşıdığı ısıyla dünyayı ısıtmaktadır. Dünya yüzeyi bu radyasyonun bir kısmını uzun dalga boylu, kızılötesi ışın olarak uzaya geri yan- sıtmaktadır. Büyük bir bölümü uzaya geri dönerken, bir bölümü de dünya atmosferinde bulunan sera gaz- ları (su buharı ve ozon) vasıtasıyla tutulmaktadır. Rüz- gar ve ısı regülasyonları ile yeryüzüne yayılmaktadır. Sera gazlarının atmosfer içindeki miktarlarının, normal düzeylerinin üstüne çıkması sonucunda, yer kürenin beklenenden daha fazla ısınmasına neden olan bu et- kiye “sera etkisi” denmektedir.

İklim değişikliğini gözetmeksizin yapılan ekonomik faaliyetlerden dolayı atmosferin bileşimindeki sera gazları artışını azaltmak amacıyla, 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kabul edilmiştir. 21 Mart 1994 yılında yü- rürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ile atmosferdeki doğal olmayan sera gazı birikimini ve dolayısıyla iklim üze- rindeki olumsuz etkilerini önleyecek düzeyde tutmak amaçlanmıştır.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin Eylül 2013 tarihinde kabul edilen 1. Çalışma Rapo- ru, sanayi devriminden günümüze dünyadaki yüzey (kara ve deniz) sıcaklığının yaklaşık olarak 0,85°C yük- seldiğini ve önlem alınmazsa 2100 yılında ortalama sıcaklığın 1,8-4,0°C daha artacağını öngörmektedir (IPCC, 2014). Bu artışın 0,4°C’lik kısmı önümüzdeki 20 yıl içinde öngörülmektedir. Rapora göre, iklim deği- şikliği açık ve nettir, başlıca nedeninin insanların yap- tığı ekonomik faaliyetler olduğu belirtilmektedir.

Küresel nüfus ve tüketimin artması, tüketim alış- kanlıklarının değişmesi, fosil yakıt tüketiminin artması, ormanlık alanların azalması gibi insan kaynaklı faali- yetler, atmosferdeki sera gazı birikimini artırarak, iklim değişikliğine yol açmaktadır. Bu faaliyetler; atmosfer ve okyanusların ısınmasına, küresel su döngüsünün değişmesine, kar ve buz rezervlerinin erimesine, de- niz seviyesinin yükselmesine, yağış rejimlerinde deği- şimlere ve kuraklık, sel, kasırga gibi doğal felaketlerin sıklık, süre ve şiddetinin artmasına neden olmaktadır.

Küresel ısınmanın başlıca nedenlerini, doğal (kü- resel ısınma) ve yapay (iklim değişikliği) olarak iki ana gruba ayırmak mümkündür. Doğal nedenler arasında:

1. Yeryüzünün yüzey topografisinin değişimleri sonucu hava akımları yönünün değişmesi, volkanik patlama- lar sonucu atmosfere karışan aerosoller, kül ve toz parçacıkları, güneşin manyetik alanındaki dalgalan- malar ve güneş lekelerinin etkisi.

2. Dünya’nın presizyon (1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ, Dünya’nın Güneş çevresinde- ki yörüngesinin her doksan beş bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her kırkbir bin yılda Dünya’nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her yirmi üç bin yılda dairesel bir sapma bulunduğu- nu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının birçoğu Dünya’nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeki yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dün- ya’nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmak- tadır.) hareketleri sonucu sıcak ve soğuk dönemler yaşanması.

3. Okyanuslardaki akıntılarda meydana gelen değişik- likler de dünya iklimine etki etmektedir. Atmosfer ve okyanus dönüşümü sırasında oluşan El-Nino (mev- sim normallerinden daha sıcak dönemler) ve La-Nina (mevsim normallerinden daha soğuk dönemler) olayları, tropikal ve alt-tropikal bölgelerde yüzey sularının ısınmasına/soğumasına neden olarak, genellikle 4-5 yılda bir düzenli olarak iklimi değiştirmektedir.

Başlıca yapay nedenler ise:

1. Günümüzde küresel ölçekte enerji ihtiyacının çok büyük bir bölümü petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlardan karşılanmaktadır. Fosil yakıtların ısın- ma, sanayi ve ulaşım sektörlerindeki kullanımına bağlı olarak CO2 salınımının artması, küresel ısınmayı hızlandırmaktadır.

2. Atmosferde mevcut olan sera gazlarının düzeyinde insan faaliyetleri sonucu oluşan artışlar, küresel ısınmaya neden olmaktadır. Sera gazlarından kay- naklanan küresel ısınmanın büyüklüğü, sera gazları birikimindeki artış miktarına, bu gazların özellik ve atmosferik yaşam sürelerine bağlıdır.

3. Dünya genelinde nüfus artışının giderek hızlanması, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisiyle oluşa- cak kuraklık ve çölleşme, yaratacağı açlık sorununu yanı sıra süreci daha da hızlandırmaktadır.

4. Kırsal alanlardan kente doğru yaşanan göçler, kırsal çevrenin ve özellikle toprağın sürdürülebilirliğini sağ- layan kırsal kesimin kentlerde yaşaması nedeniyle üreticilikten tüketiciliğe geçişleri; fazla üretime gereksinim duyulması, sanayileşen ve kentleşen bölgeler- den çıkan sera gazları miktarının artırmasına neden olmaktadır.

5. Sera gazlarında CO2 bakımından önemli yutak alan- ları olan ormanların hızla yok edilmesi, küresel ısın- manın artmasına ve iklim değişikliğinin hızlanmasına neden olmaktadır. Küresel ısınmanın ortaya çıkmasın- da ormansızlaştırma etkisinin %14 dolayında olduğu tahmin edilmektedir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda ulus- lararası çerçeve olan Kyoto Protokolü, 1997 yılında im- zalanmış ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.

Kyoto Protokolü, sanayi devriminin öncüsü olarak iklim değişikliğinde tarihi sorumluluğu bulunan ülke- lere, sera gazı salınımlarını azaltma yükümlülüğü ve- rirken bu hedeflerin ekolojiyi gözeterek değil; serbest piyasa ilkelerini gözeterek elde edilmesini savunan bir belgedir.

Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin sera gazı yara- tan salınımı 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyesin- den %5 aşağı çekmeyi öngörmektedir. Ayrıca, enerji tasarrufu yapılmasını, fosil yakıtların azaltılmasını ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmayı amaçlamaktadır. Kyoto Protokolü, sera gazı emisyon- larını sınırlandırma ve azaltmaya yönelik yasal düzenlemelere ek olarak uluslararası emisyon ticareti, teknoloji ve sermaye hareketleri konusunda da çeşitli düzenlemeler ileri sürmüştür. Böylece sera etkisi de ticarileştirilmiştir.

Kyoto Protokolü’nün sonlanacağı 2012 yılı sonrası için yeni iklim düzeni geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede 2007 yılında yeni bir uluslararası iklim rejiminin oluşturulması amacıyla müzakereler yeni- den başlatılmıştır. 2007 yılında Bali’de gerçekleştirilen 13. Taraflar Toplantısı’nda yeni iklim düzenini belirleye- cek ve bağlayıcı bir anlaşma ile sonuçlanacak iki yıllık bir süreyi tanımlayan Bali Yol Haritası kabul edilmiştir.

2009 yılında Kopenhag’da düzenlenen 15. Taraflar Toplantısı’na, belirlenen iki yıllık sürecin sonu olma- sı sebebiyle yoğun bir ilgi gösterilmiştir. Kopenhag müzakerelerinde (COP-15), yeni iklim rejiminin oluş- turulması ve bu yönde bağlayıcı bir metnin oluşması bekleniyordu fakat bağlayıcı bir mutabakata varıla- mamıştır. Beklentilerin karşılanmadığı zirvede Kyoto sonrasında bir geçiş dönemine ihtiyaç duyulduğu an- laşılarak iklim değişikliği ile yeni bir mücadele yoluna girilmiştir.

İklim değişikliklerinin bu kısa özgeçmişinden sonra Tarım Sektörü üzerindeki etkilerini değerlendirebiliriz.

Gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin tarımsal üretime dayalı olması, iklim değişikliğinin etkileri- ne karşı daha kırılgan olmalarına neden olmaktadır. Özellikle sıklığı artan ekstrem hava koşulları, geliş- mekte olan ülkelerde tarımsal üretimi imkansız hale getirmekte ve dolayısıyla göçe sebebiyet vermektedir. Birleşmiş Milletler, iklim değişimi ile bağlantılı olarak dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın yer de- ğiştirdiğini tahmin etmektedir.

İklim değişimlerinin günümüzde yaşanan savaşların temelinde yatan önemli nedenlerden biri olduğu kabul edilmektedir.

Tarım sektöründe, farklı koşullara göre adapte edi- len ürün çeşitleri, ilaçlama, gübreleme ve sulama sis- temleri gibi konularda çok büyük gelişmeler kaydedil- mesine rağmen, tarımsal üretimde iklim koşulları hâlâ en önemli role sahiptir. İklim değişiklikleri tarımsal faa- liyetlerde, hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanların- da değişikliklere neden olacak; su kaynakları açısından önemli sorunlara neden olacaktır.

Genel olarak iklim değişikliğinin tarımsal ve ekono- mik etkileri; iklim değişiminin oranı ve şiddeti ile tarım- sal üretimin değişen iklim şartlarına uyum kabiliyeti olmak üzere iki faktöre bağlıdır. İklim değişikliklerinin tarımsal verim üzerine etkileri, sıcaklık, yağış, atmos- ferdeki CO2 içeriği, ekstrem olayların tekrarı ve tatlı su kaynaklarında azalmaya neden olacak olan deniz seviyesindeki yükselmeler olarak ortaya çıkmaktadır.

Türkiye küresel ısınma ve iklim değişikliğinin potan- siyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasındadır. Su fakiri olan ülkemiz, tatlı su kaynaklarında azalma, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan olumsuz yönde etkile- nilecektir.

Sera gazı birikiminin artışına bağlı olarak, sürmekte olan iklim değişikliğinin Türkiye’nin kurak ve yarı kurak alanlarında, özellikle kentlerde su kaynakları sorunla- rına yenileri eklenecek, tarımsal ve içme amaçlı su ih- tiyacının karşılanmasında kısıtlar oluşacaktır. Böylece kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak yaz kuraklığı süresi ve şiddetindeki artışların çölleşme, tuzlanma ve erozyon hızının artışını tetikleyeceği bi- linmektedir. Kuraklık, tarım ürünleri üreticisinin yeni mevsimsel özelliklere göre üretimini yaptıkları bitki çeşitlerini değiştirmelerine neden olacaktır. Üreticiler mikro iklim özelliklerinin coğrafik ötelenmesi sonucu ürün deseni değişimlerini takip etmek ve bu farklılaşmaya hızlı adapte olma sorunları ile karşılaşacaklardır.

İklim değişmelerine en fazla duyarlı sektörlerin başında yer alan tarım sektöründe iki yönlü etki söz konusu olmaktadır. İklim değişikliği, hem tarımı etki- lemekte hem de tarımsal faaliyetler iklim değişikliğine neden olmaktadır.

Gıda güvenliği, kalkınma ve uluslararası ticaret ko- nularında da iklim değişimlerinin etkileri ortaya çık- maktadır. Tarımın insan beslenmesi yanında ekono- mik bir faaliyet olması nedeniyle, iklim değişiklikleri sonucu oluşan üretim düşüşleri ekonomik dengeleri büyük ölçüde değiştirmektedir.

Üretim miktarının azalması sonucu tarım da fiyat- ların artması enflasyon üzerinde, tarım ürünlerindeki arz açığının ithalatla karşılanması cari açık üzerinde, kentlere göç dolayısıyla tarım sektöründe çalışan sa- yısının azalması işsizlik üzerinde, üreticilerin kuraklığa bağlı zararlarının bir bölümü ya da tamamının büt- çeden karşılanması ise bütçe üzerinde olumsuz etki yaratacaktır.

Tarımın iklim değişikliği ile ilişkisini; iklim değişikli- ğinden etkilenen, etkileyen ve azaltan etkiler olmak üzere üç grup altında toplamak mümkündür. Tarımın İklim Değişikliğinden Etkilenen Yönü

1. Bitkisel Ürün Miktarı ve Verimliliği; sıcaklık, yağış, at- mosferdeki CO2 içeriği ve diğer ekstrem olayların sıklığı ürün rekoltesi ve verimi, hasat zamanını ve ça- yır-meralar açısından otlatma zaman ve verimini de- ğiştirmektedir. Kuraklık ya da aşırı yağışların sıklığı ve şiddeti çoğaldıkça, tarımsal kayıplar artmaktadır.

Aşırı sıcaklıklar, toprakta zararlı mikroorganizmala- rın üremesine neden olmakta ve fotosentezi yavaşlat- makta bunun sonucunda bitki büyümesi ve döllenme yeteneği azalmaktadır. Ayrıca bahçe ve ormanlarda yangınlar, toplu ağaç kurumaları ve hastalık salgınla- rı görülmektedir. Aşırı yağışlar sonucu topraktaki su doygunluğunun artması, topraktaki oksijen miktarı- nın azalmasına ve nem artışına bağlı bitkilerde böcek- lenme ve hastalıkların çoğalmasına sebep olmaktadır.

2. Toprak Yapısı; sıcaklık ve yağışın yanı sıra toprağın nemi, nem depolama kapasitesi ve verimliliği, bitki gelişimi ve kalitesi için önemli faktörler arasında yer almaktadır. Sıcaklıkta ortaya çıkan artışlar, toprakta- ki nem seviyesini dengelemek için sulama işleminin yapılmasını gerektirmektedir. Aşırı sıcaklık toprağın azot miktarı, pH değeri ile mikro bakteriyel bileşimini değiştirmekte ve böylece topraktaki besin elemanla- rını olumsuz yönde etkileyerek üretim potansiyelini düşürmektedir.

Verimli arazilerin azalması, ülkelerin ekonomik den- gelerinin değişmesine, yaşam kalitesinin düşmesine, organik besinlerin azalmasıyla birlikte beslenme ni- telik ve niceliğinin zayıflamasına yol açmaktadır. Bu olumsuzluklar uzun dönemde açlık sorununu büyütecektir.

3. Hayvansal Üretim ve Verim; sıcaklık artışı hayvanlarda ölüm oranları, yem ve ilaç tüketim miktarları, hasta- lık ve parazitlerin artması, canlı ağırlık, et-süt üretim ve verimi ile gebelik oranları üzerinde olumsuz etki- ler yaratmaktadır. İklim değişiklikleri yaban hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle belirli yaşamsal aktiviteleri başlatmada zamansal uyarılara ihtiyaç duyan birçok canlı için mevsim değişiklikleri önemli sorunlar yaratacaktır.

4. Su Kaynakları Üzerindeki Etkiler; sıcaklık rejimindeki değişiklikler, yağmur ve kar yağış zamanı ve miktarını ve dolayısıyla yeraltı ve yerüstü su miktarını etkilemektedir.

Sıcaklıktaki artış buharlaşmayı hızlandırmakta ve bu durum sulama suyu hacminin düşmesine neden olmaktadır. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki büyük kuyular ve akiferler kurumakta, taban suyu seviyeleri düşmekte, sulak ve bataklık alanlar giderek yok olmak- tadır.

Buna karşın buharlaşmanın artması sonucu yer- yüzünde daha nemli bir hava hakim olacak ve buna bağlı olarak yağışlarda artış gözlenecektir. Aşırı yağış koşulları, sel ve su taşkınları riskini de artırmaktadır. Ayrıca yağışların çoğaldığı bölgelerde aşırı sıcaklık nedeniyle buharlaşmadaki artış, kuraklaşmaya neden olacaktır.

Küresel ısınmanın doğrudan etkisi, su sıcaklığın- daki yükselme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Deniz su- yunun ısınması başta balıkçılık olmak üzere deniz ve okyanuslarda yaşayan pek çok türün yaşamını tehdit etmektedir.

Su en fazla tarım, sanayi ve enerji üretiminde kulla- nılmaktadır. Sıcaklık ve nüfus artışına bağlı olarak suya olan küresel talebin artması, su konusunda etkin bir talep yönetimi ve politikalarının gerçekleştirilmesini zorunlu hale getirmektedir.

5. Diğer Etkiler; iklim değişikliklerinin bu doğrudan etki- lerin yanında tarımsal üretimi dolaylı olarak etkileyen faktörler de mevcuttur. Buzulların erimesine bağlı oluşan deniz seviyesindeki artışlar veya aşırı yağışlar tarımsal alanlarda sel baskınlarına yol açmaktadır, ozon seviyesi ya da UV ışınlarının bitki büyüme süre- cinde yarattığı olumsuz değişiklikler, toprak erozyonu ve çölleşme gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.

IPCC’nin 4. değerlendirme raporuna göre, gelecek yüzyılda Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz Hav- zası’nda sıcaklığın artacağı, daha yoğun sıcak dalga- larının olacağı, yağışlarda %20 dolaylarında azalma olacağı, toprak neminin azalacağı, deniz seviyesinin yükseleceği tahmin edilmektedir (IPCC, 2007).

Türkiye’de 24 milyon hektar olan tarım arazisinin yaklaşık 5 milyon hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, tarım arazilerinin %80’inde kuru ta- rım yapılmaktadır. Yani, yağışa bağlı üretim gerçekleş- tirilmektedir. Bu nedenle olası bir yağış azlığı ve yağış rejimindeki değişim, üretim miktarı üzerinde olumsuz yönde etki yaratacaktır.

Akdeniz bölgesindeki yarı kurak ve sup tropik alan- larda sıcaklık artışının, yağış rejiminde değişikliklere neden olacağı sel, kuraklık, hortum gibi ekstrem hava olaylarının daha yoğun ve sık yaşanacağı belirtilmektedir. Bu değişiklikler tarım alanlarında kayıplara ve tahribatlara, ürün verimliliğinde azalmalara neden olacaktır. Dünya genelinde 2°C sıcaklık artışının tahıl verimliliğinde %5 azalmaya, 4 °C sıcaklık artışının ise verimde %10 azalmaya neden olacağı ve Akdeniz Böl- gesinde verimdeki azalışın %25-35’e ulaşacağı tahmin edilmektedir (IPCC, 2007).

KAR

Su siklonunun bir türü olan kar halinin, küresel iklim değişiklikleri bağlamında ülkemizde oluşturabileceği olumlu ve olumsuz etkilerden de bahsetmek gerekir.

Kar örtüsü, bitkilerin aşırı soğuklardan etkilenmesi- ni engellemekle beraber, bitki hastalık ve zararlılarının yayılmasını durdurarak mukavemeti artırmaktadır.

Kar suyunun birçok faydası mevcuttur. Kar suyu, topraktaki potasyum, kalsiyum, demir gibi mineralleri çözerek bitkilerin beslenmesini sağlar. Yeryüzü ve ye- raltı su rezervlerinin en önemli şarj kaynağıdır. Baraj- ların dolmasına neden olur. Karda bulunan amonyak, karın erimesiyle birlikte toprakta kalır. Bu amonyak, azot bakterileri tarafından kalsiyum nitrat gibi azot tuzlarına çevrilerek bitkilerin azot ihtiyacını karşılar. Eriyen ve toprağa giren kar suyu topraktaki potasyum, kalsiyum, demir gibi mineralleri çözerek bitkilerin kolayca yararlanmasını sağlar. Havadaki ve karadaki mikropların zararlı olanları, karla birlikte yok olur. Kar yağınca hava yumuşar ve havanın aşırı soğuması en- gellenmiş olur. Toprak nemimin artmasına ve yeraltı suyunun zenginleşmesine katkı sağlar.


Karın olumsuz etkilerinden biri bahar dönemlerinde ani kar erimeleri nedeniyle oluşan seldir. İklim değişikliği etkisi ile kar örtüsünün uzun süre kalması veya hızla erimesi önlenemez tarımsal zararlara ne- den olacaktır.

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yayınladığı, Tür- kiye Yıllık Ortalama Kar Örtülü Gün Sayısı Verisinin 1970-2015 Yılları Dağılımı ve Eğilimi aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Yapılan analizlere göre ülkemizde 1970-1978 ara- sında karla örtülü gün sayısı ortalama 30,5’tir. 2007- 2015 yılları arasında 24,2 güne düşmüştür. Tablo in- celendiğinde 1970-2015 arasında karla örtülü gün sayısının gideren azaldığı gözlemlenecektir. Kar örtülü gün sayısındaki düşüş, kuru tarım verimliliğini düşü- recektir. Hızlı erime yüzey akışını hızlandırarak suyun rezervlerde, akiferlerde ve toprakta tutulumunu azal- tarak kullanılabilirliğini azaltacaktır. Bu durum temel gıda hammaddemiz olan hububat üretiminde önem- li azalmalara neden olacaktır.

Sulamada çağdaş yöntemler kullanılarak rezervle- rin kontrollü kullanımı sağlanmalıdır.

Küresel iklim değişikliği karşısında tarımımızı ve do- layısı ile gıdamızı korumak için ülkesel ölçekte iktisatlı su kullanımını sağlayacak sistemlere hızla geçilmesi için küçük üreticiye sulama sistemi kurulumuna ilişkin desteklerin artırılması gerekir.