ÖLÇÜ 2019 TEMMUZ SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TARIM VE GELİŞİMİ
Gökhan Turan, Ziraat Mühendisi

İnsanlar; avcı toplayıcı olarak günlük enerji kaynaklarını sağlarken, yerleşik hayata geçişle beraber su kenarlarına kurdukları yerleşim alanları ile doğayı işleyip ihtiyaçlarını doğadan karşılamaya başladılar. Böylece toprak, tohum, ağaç, su ilişkisi ile doğaya insan müdahalesi olarak tarım başlamış oldu. Beslenme ihtiyacı doğaya müdahale olarak çözüme kavuştu.

Tarım faaliyetleri ile kullanılan ana girdilerin ( toprak, su, atıklar, tohumlar) yetersizliği daha çok ürün alınmak istenmesinden kaynaklanmıştı. Kısaca tahrip edilen doğa ile az alandan çok ürün alınmak istenmesi girdilerin yetersizliğine neden olmuştu. Yerleşik hayatla beraber arazilerin sürülmesi ve ekilmesi, hasat edilmesi daha çok insan emeği anlamına geliyordu. Daha çok beslenme ihtiyacı mı vardı? Doğada besin açığımı vardı? Maya ve İnka Medeniyetleri gıdasız mı kalmışlardı?

Endüstriyel Tarım

Güçlü iş hayvanlarının tarımda kullanımı bu üretim koşullarını desteklemiş. Son aşama 1800’lü yılların sonunda ilk buhar gücü ile çalışan tarım makinesi ile hız kazanmıştır. Tarım gelişirken bir çok sektör (dokuma, maden, kimya, tıp,...) gelişme göstermiştir.

Paylaşım Savaşları sonrasında daha önce sömürüye maruz bırakılan topraklarda ‘Tarımsal Üretimin, Nüfusun Gıda ihtiyacını Karşılamada Yetersiz Kalması’ tezi ile Yeşil Devrim adı verilen Geleneksel Tarım Tekniklerinin unutulduğu, kullanılan petro-kimya ürünü ilaçların ve kimyasal gübrelerin artış gösterdiği süreç başlamıştır. Yeşil Devrimle beraber kimyasal gübre kullanımları, yüksek verimli tohumların kullanılması, bitki zararlılarına karşı kimyasal mücadele ile makina kullanımının yaygınlaşması ve tarımsal sanayinin hızla geliştiği gözlemlenmiştir.

Tarım-Sanayi gelişimi, pazarın etkinliğini arttırırken, besin açığının azalacağı tezi ile yola çıkan Yeşil Devrim, tarımda ve doğada sorun yumağı şekline gelmiştir.

Ortaya çıkan çevre sorunları, hastalıklar, engelli doğumları üretimin denetlenmesinin aksatılmadan yapılması gerektiğini önümüze koymuştur.

Dünya’da endüstriyel tarım gelişirken buğdayın anavatanı Anadolu’da, bu tarımsal üretim sürecinden etkilenmiştir. Geleneksel ekim yöntemleri, yerine, sulama, ilaçlama, yüksek verimli tohumların kullanıldığı endüstriyel tarım yöntemi kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarım yöntemi ile elde edilen ürünlere endüstriyel tarım ürünleri adı veriliyor.

Güvenli Gıda Talebi

Avrupa Ülkelerinde toplumun güvenli gıdaya ulaşma talebini karşılamak için tohum ve tarımsal üretim süreçlerinin sertifikalandığı ve ürünlerinde sertifikalı olarak nitelendirildiği yöntemler kullanılmaya başlandı. Bu süreç eski geleneğin yeniden tasarlanması şeklinde oluşturuldu.

1924 Yılında Dr. Rudolf Steiner ‘in “Biyodinamik Tarım Yöntemi” çalışmaları 1972 yılında nihayet bulmuş ve 3 kıtadan 5 kurucu üye ile İFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movement) örgütünün kurulması ile tüm ekolojik çalışma faaliyetleri tek çatı altında toplanmıştır.

Emperyalist düzen içerisinde 1980 li yıllarda gelişme gösteren Organik Ürün ticareti 1990 ‘lı yıllarda özellikle deli dana, dioksin ve GDO gibi konulara karşı duyulan endişe ve tepkiler nedeni ile organik ürünlere karşı tüketici talebinde ciddi artışlar meydana gelmiş ve organik tarım birçok uluslararası kuruluşun gündemine girmiştir.

Ülkemizde ise (RGNO 25659) 1.12.2004 tarihli 5262 Sayılı Organik Tarım Kanunu ve (RGNO 27676) 18.08.2010 tarihli “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ile düzenleme yapılmıştır.

Bu yönetmelik ile Organik Tarım, Biyolojik Tarım, Ekolojik Tarım beyanlı ürünlerin; sağlık ilkesine uygun olarak, hayvan bitki insan ve gezegenin sağlığına zarar vermeyecek şekilde üretileceği, ekoloji ilkesine göre, eko sisteme ve ekolojik döngüye zarar vermeden üretim yapılacağı Dürüstlük ilkesi ile tüm hayat formlarına ve çevreye saygılı ve adil olunacağı benimsenerek, duyarlılık ilkesi ile de doğaya ve çevreye karşı duyarlı olunacağı benimsenmiş, kurallar bu doğrultuda ayrıştırılarak izlenebilirliğinin sertifikasyon kurumlarınca yapılması belirtilmiştir.

Kanunla kısaca Organik tarım ürün sertifikası olmayan hiç bir ürün ekolojik, organik yada biyolojik olarak isimlendirilemez.

Aslında bu sayede eski (geleneksel) tarımsal üretim yöntemine geçiş sağlanmıştır. Paylaşım Savaşları sonrasında açlığın özellikle Afrika ülkelerinde, Hindistan gibi kalabalık ülkelerde son bulması için yapıldığı söylenen Yeşil Devrim sorunlar yumağı başka bir kimlikle eskiyi karşımıza getirmiştir.

Doğanın Yeniden İnşası

Doğayı kirleten sistemden dolayı bazı yerlerde Organik Tarım yapma şansı yoktur. Bunun için tekrar kontrollerin sağlandığı bir ara kimlik gerekmiştir. Yine Liberal politikalarla Sertifikasyon Kuruluşlarının eline bırakılan denetim yetkisi ile İTU (İyi Tarım Uygulamaları) tarımda karşımıza çıkmıştır.

Perakendeciler tüketicilere arz ettikleri tarımsal ürünlerde zirai mücadele kalıntılarının insan sağlığı için alt limitlerde olduğunu tespit etmek ve en aza indirmek için 1997 tarihinde EUREP adında birleştiler. Çalışmalarını 1999 yılında tamamlayarak bugünkü İyi Tarım Uygulamalarının temelini oluşturan EUREPGAP standartlarını oluşturdular. 2007 yılında revize edilerek GLOBALGAP adını aldılar.

Böylece kuruluşlarla izlenebilirliği sağlanan gıdalar raflarda üreticiye bu garantiyle sunulabiliyor. Ülkemizde raflarda gördüğümüz İTU yazısı bulunan ürünler 08.09.2004 tarih ve 25577 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan İyi Tarım Uygulamaları yönetmeliğine dayanarak denetlenmektedir. 7 Aralık 2010 tarihinde revize edilerek daha kapsamlı bir standartlar bütünü halini almıştır.

Sonuç

Görüyoruz ki devletlerin tarım politikaları üzerinde çalışma yapmamaları üreticiyi kontrol eden kurumları kapatmaları tüm dünyada bu süreçleri hazırlamıştır. Tarım alanlarına yakın yerlerde maden işletmeleri, sanayi tesisleri açmaları, Mera ve otlak sahalarını amaç dışı kullanıma açmaları üretimin tehlike boyutlarını büyütmüş ve kontrolleri de sorun odaklı hale getirmiştir.

Sorun odaklı kontroller üretim ve planlama odaklı olmaktan çıkmıştır. Organik Tarım, İTU gibi devletin kuruluşu denetlediği kuruluşun üretimi denetleyip izlediği bir üretim sürecini ortaya çıkarmıştır.