ÖLÇÜ 2021 NİSAN SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

AFETLERDE SU YÖNETİMİ

Selim Bayer

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

“Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı olaylara verilen genel bir isimdir” (Vikipedi). Sel, yangın, fırtına, iklim değişikliği, kuraklık, deprem ve benzeri olaylar afet olarak tanımlanmaktadır.

Afetler sonrasında yerleşim alanlarında, ölümler, yaralanmalar, insanların yaşam alanlarını terk etmeleri, hastalık, gıda, su güvensizliği ve yetersizliği, üstyapı ve altyapının hasar görmesi ya da kaybedilmesi, zayıflamış, sekteye uğramış kamu yönetimi, yetersiz kamu güvenliği ve benzeri durumlar ile karşılaşılma olasılığı yüksektir.

Afetler, bütün mühendislik disiplinlerinin multidisipliner yaklaşımı çerçevesinde başa çıkması gereken en önemli doğa olayıdır. Ülkemiz için, afetler arasında “deprem” ve “kuraklık” başı çekmektedir. Tüm dünyada, değişen iklim koşullarının, son yıllarda meydana gelen afetlerin sıklığında ve boyutlarında artışlara neden olduğu gözlenmektedir. Ayrıca, iklim krizi de bir çeşit afet olup, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu kuraklığın, iklim değişikliği sonucu olan bir afet kapsamında düşünülmesi gerekir. Şunu söyleyebiliriz ki; herhangi bir afet olmaksızın şu anda yaşamakta olduğumuz su krizinin tek sebebi iklim krizi değildir. Aynı zamanda da uzun dönemlerdir süregelen yanlış su politikalarıdır. Başta Türkiye’nin en büyük nüfusa sahip şehri olan İstanbul olmak üzere, tüm ülkede barajlardaki su kıtlığı, su toplama havzalarının yapılaşmaya açılarak küçültülmesi, su yollarını hiçe sayan yapılaşmalar, su kaynaklarındaki kirlenme ve yanlış su politikaları ile birlikte gün geçtikçe daha fazla içme suyu kaynakları kaybedilmektedir. Su ile ilgili alınması gerekli tüm önlemler sadece ani ve öngörülemez afetler için değil, şu an yaşadığımız kuraklığın çözümüne de büyük katkı sağlayacaktır.

Olası afet durumlarında su konusunda “nasıl bir kriz yönetimi olmalı” sorusunu sormadan önce aslında, “afetlere karşı su ve atıksu konusunda nasıl bir su yönetimi olmalı” sorusunu sormalıyız. Yaşadığımız coğrafya koşulları gereği, bu konuyu sorgulamalı ve günlük hayatımıza vazgeçilmez şekilde yerleştirmeli, güncel teknoloji ve bilimsel gelişmeleri her daim hayata geçirmeye açık olmalıyız. Krizi öngörme ve önleme mekanizmalarını başarıyla ve istikrarla yürütmek “krizlerden nasıl az hasarla çıkabiliriz” sorusuna cevap verecektir. Afet kriziyle baş etmenin yolu; krize hazır olmak ve afet oluştuğunda krizi yönetebilmektir.

Su, yaşamın kaynağı ve vazgeçilmezidir. Her ne sebeple olursa olsun, yaşanan su kıtlığı, biyolojik yaşamın döngüsüne zarar verir ve kayıplara sebep olur. Bir afet durumunda; önceden hazırlık yapılmaksızın afete yakalanılırsa ve su-atıksu yönetimi doğru şekilde yapılamazsa, kayıplar katlanarak artar.

İçme suyu ve evsel kullanma suyu, afet bölgelerinde en önemli ihtiyaç maddelerinin başında gelmektedir. Yeterli miktarda su bulunmadığı durumlarda can kayıplarının daha da artması kaçınılmazdır. Gelişmiş ülkelerde, acil afet planlarında kanalizasyon ve temiz su hatları gibi, kentsel altyapı tesislerinin büyük zarar görmesine karşı yerel çözümler üretilmektedir. Doğal afetlerin olduğu bölgelerde, özellikle depremler sonrasında kentsel su-altyapı tesislerinin büyük zarar gördüğü rapor edilmektedir.

Afet ve acil durumlarda kullanılabilecek su kaynaklarının belirlenmesi, miktar, kalite ve sevkiyat planlarının hazırlanarak afet su yönetim planlarının yapılmış olması, tüm yerel birimlerle, mahalle ve sokak ölçeğinde yapılmış planların afet koordinasyon birimleri ile paylaşılabilir durumunda olması hayati önem taşımaktadır.

Ülkemizde; deprem, taşkın, sel, çığ ve kuraklık gibi doğal afetlerle mücadele etmek için; başta su konusu olmak üzere ilgili her konuda, planlamadan uygulamaya kadar bilime dayalı politikaların uygulanması, toplumun ve devletin yerel ve merkezi her biriminin afetlere karşı hazırlanması ve fiziksel altyapının yanı sıra sosyal altyapının da güçlendirilmesi gerekmektedir.

Büyüyen kentler ve artan kent merkezi nüfusları, afetlerden etkilenen insan sayısının ve maddi kayıpların artmasına sebep olmakta ve afet sonrası için yapılması gereken kurtarma çalışmalarının daha detaylı planlanmasını gerektirmektedir.

Bu nedenle, özellikle nüfusu yüksek ve fay hattı üzerinde bulunan kentlerden başlamak üzere afet yönetim planı hazırlanmalı ve her birimin sorumlulukları, idari birimlerle koordine edilmelidir.

Türkiye nüfusunun halen yaklaşık % 20’sini, ekonomisinin ise yaklaşık % 30’unu oluşturan ve TÜİK verilerine göre 2020-2025 yılları arasında nüfusunun %7 civarında artacağı öngörülen İstanbul için ise, yaklaşan depremin en yıkıcı etkisi, deprem sırasında ve sonrasında iyi yönetilememesi halinde “su krizi” olacaktır.

Depremde su temini ile ilgili sorunlar deprem sırasında ve hemen sonrasında başlar. Örneğin depremden hemen sonra su dağıtım şebekesinde lokal vanalar vasıtasıyla otomatik olarak suyun kesilmesi gerekir. Aksi taktirde kırılan, kopan boru ve su tesisatından sızan sular enkaz altında kalan canlıların boğulma tehlikesi geçirmesine ve yapı taşıyıcı elemanlarının su etkisiyle gevşeyerek daha hızlı bir şekilde yıkılmasına yol açmaktadır.

Depremde su ve kanalizasyon altyapı tesisleri büyük hasar görmektedir. Bu konu, deprem anından hemen sonrası için, acil yardım döneminde gerekli müdahalelerin hızla yapılabilmesi için dikkate alınması gereken konulardan biridir. Hasarların çoğu, su şebekesi, iletim boru hatları, depolar ve terfi merkezlerinde oluşmaktadır. Bu nedenle de su hatlarında meydana gelen uzun süreli su kesintileri yaşanabilmektedir. Su, deprem esnasında ve deprem sonrası karşılaşılabilecek yangınları söndürmek, içme suyu ve temizlik ihtiyacını gidermek için hayati önem taşır. Yaşanan tecrübeler, içme suyu şebekesinin yer sarsıntısından, sıvılaşmadan, toprak kaymasından ve faylanmadan dolayı ağır hasar görme ihtimalinin yüksek olduğunu göstermiştir

Deprem sonrası devam eden süreçte, su dağıtım şebekelerinde meydana gelen hasarlar da suyun kesilmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda bölgede su sıkıntısı çekilmekte, sağlıksız ve kirli su kullanılması sonucu salgın hastalık tehlikesi baş göstermektedir. Su şebekesinin kırılan noktalarından içeri atık suların sızması sonucu toplum sağlığı tehlikeye düşmektedir.

Bir diğer önemli konu; altyapı sistemi olan atık su toplama – kanalizasyon - sisteminin zarar görmesi durumunda kirli sular çevreye rastgele yayılmakta, yine salgın hastalıklar baş göstermektedir. Depremden sonra su temini ve kanalizasyon sistemlerinin kullanılamaması sonucunda su temininde ve atık-su uzaklaştırmada sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu noktada su temini ve atık-su uzaklaştırma sorununu kısa sürede çözmek hayati önem taşır.

Depremlerden sonra peş peşe çıkan ve ulaşım imkanının kısıtlı olması nedeniyle hızla yayılan yangınların önlenmesi için gerekli suyun temini de deprem afeti öncesinde planlanması gereken en önemli konulardandır. Bu konuda, deniz suyunu da kullanan depreme dayanıklı acil yangın suyu ilave sistemleri planlamak şarttır.

Depremde kullanılacak kuyular tespit edilmeli ve denetlenmelidir. Su ihtiyacına yönelik, yeraltı suyu kuyularının deprem süresinde büyük yararlar sağlayacağı şüphesizdir. Bu nedenle ülke çapında bir “acil durum yeraltı suyu kuyu kayıt sistemi” programı başlatılmalıdır. Bu anlamda, kişilere ve şirketlere ait olan su kuyularının kayıt altına alınması büyük önem taşımaktadır. Kayıtlı su kuyuları hem bugün, hem de olası depremde su ihtiyacına büyük fayda sağlayacaktır. Bu kuyulardaki suyun kalitesi, afet öncesinde de belediyeler tarafından her ay içme suyu standartlarına göre uygunluğu kontrol edilmelidir. Bunun yanı sıra bu suyun kuyulardan çekilmesi için gerekli jeneratör ve pompa tesislerinin de kuyu alanlarında hazır ve çalışır halde olması kontrol edilmelidir. Yeraltı suyu, su kuyuları ve yağmur suyu kullanımı için ülke çapında, merkezi yasal bir düzenleme yapılmalıdır. Bu kapsamda çıkarılacak yasalar ile yeraltı suyunun afet durumunda acil su temini için verimli bir şekilde kullanımı planlanmalıdır. Yağmur suyunun toplanması ve afette kullanılmasına yönelik projeler için belediyelere merkezi yönetim tarafından finansman desteği verilmesi önemlidir.

Afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılabilmesi için afet öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gereken idari, yasal ve teknik çalışmaları belirlemek ve uygulamaya aktarmak, afet anında, uygulama yapabilmeyi sağlamak ve çıkarılan derslerin ışığında planlama yapmak çok önemlidir. Bu kapsamda yürütülmekte olan çalışmaların eksiklerine rağmen, yapılması gereken acil durumun türünü belirlemek, vereceği zararların, ihtiyaç duyulacak can ve mal kurtarma, sağlık, iaşe, güvenlik, çevre koruma ve destek hizmetlerinin verilmesine yönelik çalışmaların, bölgedeki hayatın normale döndürülmesi için gereken temel gereksinimlerin karşılanması, sonrasına da hazırlıklı olmak ve ikinci bir felaketin yaşanmasını engellemek için çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Altyapıların afetlerde büyük hasarlar alması, artan kentleşme ve nüfus ile can kayıplarının artması, aynı zamanda ülke bazında büyük maddi kayıp anlamına da gelmektedir. Modern kentleşmenin de etkisiyle, kentsel ve kırsal alanlar arasındaki sınırlar belirsizleşmiştir. Afet ve acil durumlarda su yönetimi anlayışında son yıllarda bir anlayış ve kavrayış değişikliği yaşanmaktadır. Halihazırda ve uzun yıllardır uygulandığı şekilde, büyük ve dikey üst ve altyapıların olduğu kentlerde, bu sisteme uygun inşa edilen merkezi ve büyük su yapıları durumu daha da vahimleştirmektedir. Teknolojik altyapı ne kadar ilerlemiş olsa da, afet anında zararlar büyük ve merkezi bloke eden şekilde olmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde, afetzedelerin kurtarılması öncelikli konu olmaktadır. Yeni anlayışta özellikle de kentsel alanlarda merkezi ve büyük su yapıları yerine; daha küçük, dağınık ve afetlere karşı direnci daha fazla olan malzemelerle daha sağlam su yapıları altyapı inşası anlayışı önem kazanmaktadır. Gelişmekte olan acil afet müdahale yöntemlerine göre; afet durumlarında hayat kurtarma operasyonlarından ziyade, afet öncesinde alınan önlemlerle, sorunları oluşmadan tahmin etmeye ve zararları en aza indirgemek üzere altyapı düzenlemeleri yapmaya önem verilmektedir. Yönetim ve planlama açısından ise detaylı, afetlerden doğrudan ya da dolaylı şekilde etkilenecek her vatandaşı ilgilendiren ve planlama sürecine dâhil eden bir afet yönetimi ve altyapı planlaması anlayışı hayata geçirilmektedir. Bu bağlamda; yeni mühendislik teknolojileri ve malzemeleriyle, hayat kurtarıcı olan sağlam, sağlıklı, sürdürülebilir ve dirençli bir su altyapı modeli önerilmektedir

Ülkemizde yaşanabilecek her tür ve ölçekteki afet ve acil durumlara, etkin müdahale için görev alacak, kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve gerçek kişileri kapsayacak düzenlemeler çok önem arz etmektedir. Hazırlanacak afet müdahale planı ile bir afet anında kimin ne yapacağı ve müdahalenin nasıl bir organizasyon içinde yapılacağı önceden belirlenmelidir. Bu anlamda, ülke çapında, tüm yerleşim birimlerinde deprem, sel, heyelan, çığ, yangın, gibi afet ve acil durumlara müdahalede görev alacak hizmet grupları ve koordinasyon birimleri oluşturulmalıdır. Afet ve acil durumlara ilişkin müdahale çalışmalarında görev alacak hizmet grupları ve koordinasyon birimlerine ait rolleri ve sorumlulukları uzmanlık alanlarına uygun şekilde tanımlamak, afet öncesi ve sonrasındaki müdahale planlamasının prensiplerini belirlemek çok önemlidir. Herhangi bir afet veya acil durum olduğunda, müdahale ekiplerinin ilk işi afetin gerçekleştiği bölgeye en kısa sürede ulaşarak afet bölgesinde yaşayan insanların öncelikle can güvenliklerini sağlamaktır. Eğer var ise, enkaz altında kalan vatandaşlarımızı arama kurtarma ekipleri ve sivil toplum kuruluşları yardımı ile mahsur kaldıkları yerlerden kurtarmak ve yaralıların tedavisi için en yakın sağlık kuruluşuna gönderilmelerini sağlamaktır.

Merkezi Yönetimler başkanlığında yerel yönetimler, afet bölgesinde alt yapı çalışmaları tamamlanıncaya kadar kullanma suyu temini, nakli ve su kuyularının açılmasına ilişkin çalışmalardan sorumlu olmalıdır. Salgın hastalıklar açısından çevresel ve suya bağlı risk faktörlerinin önlenmesi hususunda ilgili kurumların koordinasyonu sağlanmalıdır. Su temini ve hijyen bakımından çevrede risk oluşturacak faktörler ile ilgili tüm tedbirlerin alınması sağlanmalıdır.

Afet bölgesinde su, kanalizasyon ve arıtma tesisi vb. hatlarının acil onarımı yapılmalı ve en kısa sürede bu hizmetlerin, normale dönmesini sağlamaya yönelik koordinasyon sağlanmalıdır. Afet bölgesinde etkilenen su, kanalizasyon, arıtma ve benzeri alt yapı tesislerinin acil onarımı ve devamlı hizmet vermesi, önemli ve kritik tesislerin kısa sürede devreye girmesi sağlanmalıdır. Afet bölgesinde, alt yapı (su, kanalizasyon, arıtma ve benzeri) ve yapı stokunda meydana gelen yaklaşık ön hasar boyutunu ivedilikle belirlemek, üst makamları bilgilendirmek ve hasar tespit hizmetlerini yapmaya yönelik koordinasyon yapılmalıdır.

Afet yönetimi açısından temel olarak üç kritik dönem belirlenmiştir. İlk 3 gün en kritik süreçtir. Afet sonrasında hayatta kalabilmek için ilk 3 günlük yiyecek ve içecek gibi temel ihtiyacın bulunması gerekir. Devam eden 15 günde, su altyapısının zarar görmesi, mahsur kalmak, sabotaj, su kaynaklarına karışan kirleticiler ve benzeri nedenlerle temiz suya erişememe durumlarında salgın hastalıklar baş göstermeye başlamaktadır. Sonraki üçüncü kritik dönem olarak tanımlanan geçiş sürecinde, afet çeşidine göre değişen süreler içinde, afet kaynaklı sonuçlarının iyileştirilmesi ve yeni hayata uyum süreci başlar. Bu üç kritik dönemin afet sonrası planlarında düzenlenmesi gerekir.

Özellikle deprem, sel baskını, kuraklık, yangın ve benzeri afetlerde hayatta kalabilmek için suyun önemi tartışılmazdır. Afetlerden sonra temiz içme ve temizlik suyuna erişememek nedeniyle can kayıpları ve afet sonrası salgın hastalıkları önlemek için, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin geliştirmeye başladıkları afet planlama ve yönetimi anlayışı içinde su konusunda eski anlayışa nazaran önemli değişikliklere gidilmiştir.

Bir acil durum ile müdahale planı tasarlarken, ihtiyaçlarla ilgili hem genel hem de kurumlar tarafından yayınlanan düzenlemelere dayanan hedefleri belirlemek önemlidir. Yıllardır acil durum su tedarikine yönelik hedeflerin belirlenmesinde genel kurumsal standartlar esas alınmıştır. Örneğin, içme, pişirme ve hijyen suyu için asgari kişisel kullanıma verilen miktar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından kişi başı günlük 7 litredir. Bununla birlikte, çoğu durumda su ihtiyacı çok daha yüksektir. Buna göre:

· Genel nüfus için: kişi başı günlük 15-20 litre;

· Suyla taşınan kanalizasyon sistemlerinin işletilmesi için: kişi başı günlük 20-40 litre; Su tasarrufu için vakum kanalizasyon sistemi önerilir.

· Aşevleri yemek dağıtım merkezlerinde: günde kişi başına 20-30 litre;

· Hastanelerde ve ilk yardım merkezlerinde: kişi başı günlük 40-60 litre;

· Camilerde: kişi başına 5 litre;

· Tahliye edilmiş insanlara ve mültecilere eşlik eden hayvanlar için: inek veya deve başına günde 30 litre, keçi veya diğer küçük hayvanlar başına günde 15 litredir.

Afet ve Acil Durumlar için Alternatif Su Kaynakları Planlaması ile Afet ve acil durumlarda sağlık kurumları ve hastanelerin yeterli hizmeti sağlayabiliyor oluşu hayati önem taşımaktadır. Afet ve Acil durumlar için kurumların kendi planlarını hazırlamaları ve kısa, orta ve uzun vadede kullanacakları su ile ilgili planlamaları yapmış olmaları gerekmektedir. Afet ve acil durum su ihtiyacı için hasta başına ihtiyaç duyulan paketlenmiş içme suyu depolanmış olmalıdır. Kullanılacak temizlik su miktarına göre; su deposu planlanmış, inşa edilmiş ve her durumda dolu tutulmalıdır.

Acil durumlara için planlanabilecek dört temel su kaynağı öne çıkmaktadır. Bunlar:

· Paketlenmiş su üreticileri ve satıcıları,

· Hali hazırda kullanılmakta olan su dağıtım şebekesinde yer alan depolar,

· Doğal su kaynakları ve çeşmeler,

· Yağmur suyu toplama sistemleri ve bunların afet ve acil durumlar için yeniden planlanmasının yapılarak yeni depo hacimleri belirlenmelidir.

Paketlenmiş sular, acil durumlarda kullanılması en güvenli su kaynaklarıdır. Afet ve acil durumlarda birçok ülkede kişisel hazırlık için düşünülen kurtarma çantalarında kişi başı günlük iki litre olmak, 3 günlük suyun mutlaka bulundurulması istenmektedir. Paketlenmiş su üreticileri ve satıcılarının Afet ve Acil Durum Müdahale Planları içinde önemli bir yeri vardır. Bu kuruluşlar kapasitelerine göre üretime geçebilecekleri ve tekrar tedarik yapabilecekleri ana kadar üç günlük suları depolarında bulundurmaları konusunda görevlendirilmelidir.

Hali hazırda kullanılmakta olan su dağıtım şebekelerinde yer alan özelikle gömme depoların, deprem, yangın, hortum, kasırga ve sel gibi durumlara karşı dayanıklı olup olmadığının kontrolleri gereklidir. Yeni yapılacak depolar, afet durumlarında zarar görme riskleri de göz önünde bulundurularak inşa edilecek olursa; tüm şebekeye hizmet verememelerine rağmen bölgesel olarak kullanılabileceklerdir. İnşaat malzemelerinde teknolojik gelişmeler ile ortaya çıkan sızmaları önleyici yüzey kaplamaları ile depo içlerinin kaplanması, afetlerde görebilecekleri yapısal hasarları en aza indirecektir. Gerek Ayaklı depolar gerekse gömme depolar hizmet amaçları nedeniyle sel riskine maruz kalmayacak şekilde yüksek kotlarda inşa edilmelidir. İnşaat sırasında uygulanacak detay uygulamalar ile sel ve su baskınlarında depo içine su girmesi engellenebilir.

Doğal kaynak sularının afetlerde kullanımı, bu kaynakların toplama ve depolama yapılarının afet öncesinde ve afet durumunda göz önünde bulundurarak planlanması ile mümkün olacaktır. Afet halinde kolay ve hızlı kullanım imkânı sağlayacak yer altı suyu ve yağmur sularının toplama ve depolama yapılarında hijyene dikkat edilerek kullanılması daha hızlı ve işlevsel bir yöntem olacaktır.

Ülkemizde halihazırda yağmur sularının kalitesinin ölçümü çalışmaları, özelikle havadaki kirleticilerin oranlarının belirlenmesi için yapılmaktadır. İl bazında hava kalitesini ve asit yağmurları riskini belirlemek için yağmur suyunun kimyasal analizleri yapılarak asit riski belirlenmelidir. Ph değerlerine bakıldığında; yağmur sularının; nötr karakterli ve Türk Standartların da belirtilen düşük sertlik düzeyindeki su sınıfında yer alıyor olması gerekmektedir. İçme suyu için verilen sınırlara bakıldığında Ph değeri uygun olmayan sular kullanmadan önce uygun hale getirilmelidir.

Şehirleşmenin ve sanayinin yoğun olduğu kentlerde yağmur sularının içme suyu olarak doğrudan kullanılması mümkün değildir. Fakat şehirleşmenin ve sanayinin yoğun olmadığı illerde temel kirleticiler ve Ph değeri göz önünde bulundurularak yağmur sularının içilmesinde engel bulunmamaktadır.

Uygun çatılar ve sert zeminlerden yağmur suyu toplamak yağışların ek su kaynağı olması bağlamında kullanışlıdır. Bu da mevcut barajların depolama alanlarındaki suyun kurak mevsimlerde kullanılmasına imkân sağlar. Yeni yapılarda bu suyu toplayıp depolayacak ve ihtiyaç halinde kullanımını sağlayacak, eskiden sarnıç adı verilen su yapıları mahalleye ve sokağa hizmet verecek şekilde planlanmalı ve zorunlu hale getirilmelidir.

Yağmur sularının kullanım öncesi dezenfeksiyonu önemlidir. Bu suların dezenfeksiyon işlemi;

-Kimyasal yöntemde suya eklenen klor, klor dioksit, ozon, gümüş iyonları ve biosidler gibi maddeler ile

-Fiziksel yöntemde ısıl dezenfeksiyon uygulanması ile,

- UV ışınları yöntemi ile; küçük gözenekli filtre ortamında filtrasyon ile mikro organizmaları tutulması ve mikrorganizmaların UV ışınları ile yok edilmesi mümkündür.

Tuvalet sifonlarında, temizlik işlerinde ve bahçe sulamada kullanılması öngörülerek tasarlanmış yağmur suyu toplama sistemlerini yaygınlaştırmak, bu sistemlere eklenecek olan acil durum su ihtiyacı hacmi ile acil durumlarda temizlik suyu ihtiyacını karşılayabilecek duruma gelecektir. Sistemlere, ilave acil durum depoları eklenerek yağmur suları afet durumunda da kullanılabilir.

Sonuç olarak,günümüz dünyasında büyük ölçüde ve ülkemizde, kentleşmeyle gelişen teknolojiye rağmen afetlerde can kayıpları azalmamıştır. Afetlerde ve acil durumlarda en önemli yaşamsal ihtiyaç maddesinin “su” olduğunun tartışılmaz gerçekliği ile; Afet ve acil durum planlamasında “su” önceliğinin dikkate alınarak tutarlı ve sürdürülebilir çalışmalar yapılması şarttır. Su kaynaklarının afet ve acil durum planlaması ivedilikle yapılmalı ve ilgili idarelerle bütünlük içinde hazırlık çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmaların esası, afet durumunun yönetilmesi ve yerel kaynakların doğru kullanımına yönelik öngörü yönetimi olmalıdır. Yerel kaynaklarının, afetle karşılaşılmadan önce bütünlüklü bir şekilde planlanması ile afet durumunda su ihtiyacının karşılanabileceği şüphesizdir.

Yukarıda belirtilen tüm kaynakların önceden doğru olarak planlanması ile tüm yerel ve merkezi birimlerde, afet öncesinde gerekli su kaynağını uygun bütçeler ile planlamak ve hayata geçirmek mümkündür.