AFETE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR, DEĞİŞİM VE PEYZAJ MİMARLIĞI
Doç.Dr. Fatma Ayçim Türer Başkaya
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü
2020 Yılı sadece ülkemizde değil küresel boyutta alışılmışın ötesine geçen deneyimleri bizlere yaşatmıştır. Devasa ölçekli yangınlar, meteorolojik afetler, COVID 19 Pandemisi gibi ekstrem durumlar bizlere çevresel dinamiklerin dolayısıyla da yüzyıllar boyunca alışagelmiş olduğumuz düzenin ne denli hızlı bir şekilde değişebileceğini göstermiştir.
Dünyanın değişik yerlerinde çevre sorunlarının afetlere evrildiği, kimi zaman benzeşen kimi zaman farklılaşan afetlerle toplumların yüzleşmekte olduğu görülmektedir. Her deneyim, çözüme giden yolda bir basamak olmakla birlikte, ait olunan yere ve kültüre göre değişen çözümlerin, yüzyıllar boyunca edinilmiş o yere ait-duyarlı deneyimlerin çözüm arayışlarında gözardı edilmemesi gerektiği de anlaşılmaktadır. Teknolojiyi, doğayı kontrol etmek için mi yoksa doğal verilerle tasarım eylemlerini daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek için mi kullandığımız, doğanın bize vermekte olduğu yanıtlarda etkili olmaktadır. Gittikçe artan bir çeşitlilikte karşımıza çıkmakta olan afetler dikkate alındığında, teknoloji ve bilişimin, esnek-dirençli üretimler gerçekleştirmek için kullanımı, çözüm arayışlarında kritik bir yere sahipken, yere-doğaya-kültüre duyarlı çalışmaların yürütülmesinde tüm meslek disiplinlerine büyük sorumluluk düşmektedir.
Afet olgusunda ölçek kavramı oldukça kritik bir yere sahiptir. Yerel ya da ulusal olsun, idari sınırların doğa tarafından tanınırlığı olmadığı açıktır. Nitekim, özellikle doğal ve hibrid afetler açısından bir yerde başlayan afetin hangi ülkede kimleri ya da bölgeyi, hangi şiddette etkileyeceğinin öngürüsü oldukça zordur. Sınırötesi kimliğe sahip olan afetlerde, tüm paydaşların sistem yaklaşımı çerçevesinde çalışması kritik öneme sahiptir. Afetin belirgin bir ölçeği yoktur ve evrilebilen yapısı, onu çok ölçekli bir kurguda değerlendirmemizi zorunlu kılmaktadır.
Salgın, epidemi ve pandemi kavramları arasındaki ilişkinin bu bağlamda değerlendirilmesi mümkündür. Ölçek açısından karşılaştırıldıklarında etki alanlarının büyüklüğüne bağlı olarak salgından epidemiye ve son olarak da pandemiye varan bir kurgu içindedirler. Salgın; genel olarak küçük ama dikkat çekici olan ve özellikle de beklenen vaka sayısının aşılmış olduğu bir durumu ifade etmekte iken, Epidemi; salgından daha büyük ve daha çok yayılım gösteren bir durumu işaret etmektedir. Covid-19 açısından bakıldığında, vakaların Çin geneline yayılması Wuhan kentindeki salgının epidemiye dönüştüğü anlamına gelmekteyken, kontrol edilemeyerek farklı ülkelere yayılması ile birlikte pandemi olduğu kabulüne varılmıştır. Uluslararası boyuttaki pandemi, sağlık ana başlığı altında “küresel bir acil durumun en yüksek düzeyini” ifade etmektedir (Bilimoloji, 2020).
Afet olgusu açısından ülkemizi özellikli kılan durumlar nelerdir diye düşündüğümüzde, tehlikeye maruz kalma oranının yüksek olması, ilk olarak akla gelen durumdur. Ancak bu aşamada oranın yüksek olmasının ötesinde küreselden, yerele varan bir yelpazede tehlikelerin çok ölçekli oluşu, zaman aralıkları ve kaynak tipleri açısından da birbirlerinden farklı oluşları, işin bir başka boyutudur. Bu aşamada dikkate alınması gereken konu, zarar görebilirlik seviyesidir. Yüksek seviyede tehlikeye maruz kalınan bir coğrafyada yaşanıyor olsa bile; zarar görebilirliğe dair çalışmalar sistemli bir şekilde yürütüldüğünde; afetin cereyan etmediği görülmektedir. Ülke coğrafyamızın; hızlı üretilen, değişen, dönüşen büyük ölçekli mekânsal dokuları bünyesinde bulunduruyor oluşu da risk hesaplaması-yönetimi süreçlerini zorlaştıran unsurlardan biridir.
Afet çeşitliliği ve etki alanlarındaki değişkenliğin varlığı, sınır ötesi çalışmalar yapılmasını günümüzde kaçınılmaz kılmaktadır. Küresel bir kurgu içinde ülkeleri aynı parametrelere göre değerlendirerek birbirleriyle karşılaştırmak, üzerlerinde bulundukları coğrafyalar hakkında bilgi vermektedir. Bu tip büyük ölçekli değerlendirme sistemlerinden biri, İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının da referans vermekte olduğu, Dünya Risk Endeksi’dir.
WRR (2020)’ye göre; ülkelerin risk endeksi her yıl hesaplanmakta olup, 2020 yılında 181 ülkeye ait değerlendirmeler ortaya konmuştur. Bu sistem; doğa kaynaklı tehlikeler ve toplumsal olarak tanımlanmış iki katmanın arasındaki etkileşim üzerinden risk hesaplaması gerçekleştirmektedir. Bu aşamada; dikkat edilmesi gereken durum, doğa kaynaklı tehlikeler katmanı açılımının; deprem, kuraklık, fırtına/kasırga, deniz seviyesi yükselmesi ve sel/su baskını olarak tanımlanmış oluşudur. Afet tiplerinin fazlalığı dikkate alındığında, belli birtakım afetlere odaklanıldığı görülmektedir. Toplumsal katman ise, zarar görebilirlik kavramını kapsamakta olup duyarlılık, başa çıkma ve adaptasyon şeklindeki üç bileşen arasındaki ilişkiler üzerinden kurgulanmış durumdadır.
Bu bileşenlerin neler olduğuna bakıldığında:
Duyarlılık; kamusal altyapı, konut/yapı koşulları, gıda kapasitesi, ekonomik seviye parametreleri üzerinden toplumun ekstrem bir olay karşısında ortaya koyacağı mevcut yapısal özelliklerini, dolayısıyla da zarar görme olasılığını tanımlamaktadır (WRR, 2020).
Başa çıkma; yönetim birimleri, tıbbi imkânlar, sosyal ve fiziki güvenlikle ilgili olup doğa kaynaklı tehlikelerin ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirme kapasitesidir(WRR, 2020). Başa çıkma kapasitesi kavramı genellikle ekstrem olaylarla ilişkilendirilirken, adaptasyon kapasitesi daha uzun bir zaman dilimine atıfta bulunmaktadır ve ekstrem nitelikte bir olayın veya koşullardaki değişimin öncesi ve/veya sonrasında, bazı öğrenimlerin meydana geldiğine vurgu yapmaktadır (Bobrowsky, 2013).
İklim değişikliği özelinde ele alındığında IPPC (2007)’e göre, bir sistemin Adaptasyon Kapasitesi; potansiyel zararları hafifletme, fırsatlardan yararlanma veya sonuçlarla başa çıkma yoluyla gerçekleştirdiği iklim değişikliğine uyum sağlama becerisidir.
2020 Yılı Dünya Risk Raporu’na göre Türkiye, 181 ülke arasından en yüksek risk seviyesine sahip olan 116. ülkedir. Gerçekleştirilen hesaplamalar ile “tehlikeye maruz kalma” ve “başa çıkabilme” parametrelerinin, diğer parametrelerine göre daha zayıf olduğu ortaya konmaktadır (WRR, 2020).
Ülkemizin risk seviyesinin düşürülmesinde “toplumsal katman”ın rolü büyük, bu katmanın iyileştirilmesinde ise meslek disiplinlerinin kendilerini değişen çevresel dinamikler çerçevesinde güncellemesi, dönüştürmesi esastır. İdari sistem açısından konu ele alındığında, ulusal radyasyon acil durum planı 2020 veya bilgiye erişim-bilişim bağlamında ortaya konmaya çalışılan Afet Risk Azaltım Sistemi (ARAS) gibi çalışmaların başlamış olması ümit verici iken önümüzde katedecek oldukça uzun bir yol olduğu görülmektedir.
Çok ölçeklilik ve adaptasyon-başa çıkabilme kavramlarının tüm meslek disiplinlerinin içerisine eklemlenmiş olması adım adım ilerlemenin ötesinde koşarak varmakta olduğumuz bir durumdur ki Peyzaj Mimarlığı bu disiplinlerden biridir.
Günlük hayata ve insan yaşamına dokunan tasarım ve üretimlere geçişlerde, mekânsal deneyimin afete duyarlı kurgulanması bir kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kurgu, terör saldırılarına yönelik tedbirlerin, mekânsal tasarımların içerisine, yerel halkın farkına varmayacağı şekilde işlenmiş olmasından, iklim-enerji bağlamında karbon ayak izi hesaplamalarına yönelik bilincin mekânsal üretimlere eklenmesine, bir deprem anında dönüşerek önceden kendisine tanımlanmış olan afete dair görevini gerçekleştirecek olan kamusal mekânların mevcudiyetine varmaktadır. Bu ve benzeri tehlikelere-afetlere duyarlı mekânların birbiri ile bağlantılı bir şekilde kente yayılmış olması ise sürecin planlama ayağının bileşenlerinden sadece bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent, kır, doğal alan geçişlerinde ise; peyzajın bütünselliği göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Afetlerin çıkışı, gücü ve kapsamının şekillenmesinde; insan ve doğa etkileşiminin, insan yaşam alanlarının kurgusunun yeri büyüktür ve peyzaj bütünü içerisinde birbirlerinden ayrı ele alınmaları uygun değildir.
Çevre kalitesinden yaşam kalitesine varan bir kurguda afete duyarlı üretimler yapmak Peyzaj Mimarlığının geleceği olarak karşımızda durmaktadır. Bireylerin afete duyarlı bir yaşamı yürütebilmesi için onların günlük yaşamlarına eklemlenmiş mekânsal tasarımların, özel yapısal ve bitki tasarım stratejileri ile birlikte ele alınarak onları hem koruması hem de çevre duyarlılığını-bilincini onlara sunması gerekmektedir. Tehlikeye maruz kalma, yaşam coğrafyamızın bir parçası olsa da toplumsal katmanın nasıl bir duruş sergileyeceği belirleyici durumdadır.
Günümüzde, gittikçe artan bir çeşitlilikte karşımıza çıkan üstelik de dönüşebilme potansiyeli yüksek düzeyde olan afetler ile yüzleşmekte olduğumuz aşikardır. Buna karşın ana hedefimiz bu afetlerle birlikte yaşamayı kabullenmek değil, doğal verilerle tasarım anlayışı çerçevesinde afetleri gidermek olmalıdır. Ana afeti takip eden ardışık afetlerin gerçekleşeceği düşünüldüğünde, çok disiplinlilikten disiplinlerarası çalışmaya varan bir kurgu içerisinde bütüncül ve çok alternatifli stratejilerin gerçekleştirilmesi de esastır.
KAYNAKLAR
Bilimoloji (2020). https://www.bilimoloji.com/pandemi-epidemi-ve-salgin-arasindaki-fark-nedir/ erişim 5.1.2021
Bobrowski, P.T. (2013) Encyclopedia of Natural Hazards, Springer
IPPC (2007) Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, https://www.ipcc.ch/assessment-report/ar4/ , erişim 19.12.2020
WRR (2020) The World Risk Report 2020,https://weltrisikobericht.de/english/ erişim 1.1.2021
|