ÖLÇÜ 2018 KASIM SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

İMAR BARIŞI/AFFI KAPSAMI

Mücella Yapıcı

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi / ÇED Danışma Kurulu Sekreteri

18.05.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanun ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na Geçici Madde 16 eklenerek, “İmar Barışı” adı altında bugüne kadar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş genişlikte bir kapsamla yeni bir “İmar Affı” yürürlüğe sokulmuştur.

Anılan maddeye baktığımız da ise ülkemizdeki deprem ve afet olgusunun özellikle 1999 Büyük Marmara Depreminden beri yerel ve merkezi yönetimler tarafından “afetlere önlem almak yerine afetleri ekonomik fırsata çevirmek” olarak özetleyebileceğimiz, afetleri kentsel rant ve bütçeye gelir kaynağı olarak kullanılmasının en yeni ve en kapsamlı örneklerinden birisi olduğunu açıkça görebiliriz.

Zira 3194 sayılı İmar Kanunu’na Geçici 16. Madde olarak eklenen bu af maddesinde “Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31.10.2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31.12.2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir.” şeklinde, yine “afet risklerine hazırlık” deyimi kullanılabilmiştir.

Üstelik “afet risklerine hazırlık” kapsamında bedeli mukabilinde kayıt altına alınacak ve ülkemizin en sağlam evrakı olan tapu kaydına işlenecek ve işlem görecek olan bu kaçak, ruhsatsız, imarsız, iskânsız ve hatta mahkeme ve idare kararlarıyla ceza ve yıkım kararı alınmış yapılar için 7143 sayılı Yasa’nın Geçici 16. maddesinin 9. fıkrasında, “yapının depreme dayanaklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” şeklinde kanun hükmü tesis edilebilmiştir.

Oysaki; Anayasa’nın 57. maddesinde, “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır…” düzenlemesi yer almaktadır. Yine, 3194 sayılı Kanun’un 1. Maddesinde “Bu Kanun, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.” şeklinde; 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu’nun 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı; can ve mal güvenliğini temine, imar plânına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” şeklinde yasal düzenlemeler yer almaktadır.

Bu yasal düzenlemeler uyarınca, ülkedeki yapıların fen ve sağlık şartlarına uygun olması gerektiği devletin yükümlülüğü altındadır. Ve bu yükümlülük devredilemez. Ancak Anayasa’ya ve Geçici 16. Madde madde olarak eklendiği 3194 sayılı İmar Kanununun da hilafına devletin kaçınılamaz bu yükümlüğü Anayasaya ve diğer kanunlara aykırı olarak yapı maliklerine devredilebilmiştir.

Ülkedeki tüm yerleşmelerin sağlık ve güvenliğini ilgilendirecek bu madde başta olmak üzere getirilen imar affı /barışı yasası, bugüne kadar gerçekleştirilen af yasaları içerisinde kapsam olarak üzerinde hiçbir hukuksal ve teknik çalışma yapılmamış, en ölçüsüz imar affı olarak tarihe geçecek ve taşıdığı barış ismine de aykırı olarak uygulanmaya başladığı andan itibaren sayısız bireysel ve kurumsal hukuk davasının konusu olacaktır.

Bu güne kadar gerçekleştirilen imar afları ve içeriklerini kısaca hatırlamak gerekirse;

· 1948 yılı 5218 Sayılı Yasa: Ankara imarına yönelik, mesken sıkıntısını çözmek adına, kısa (1 yıl) bir süre için çıkarılan ilk imar affı niteliğindedir.

· 1948 yılı 5228 Sayılı Yasa: Ülke genelinde imar affını kapsamaktadır.

· 1949 yılı 5431 Sayılı Yasa: Kendilerine ait olmayan arsalar üzerinde ruhsatsız olarak yapılan yapılar, ceza verilmek suretiyle yasallaştırılmıştır.

· 1953 yılı 6188 Sayılı Yasa: Yayınlanmasından sonra yapılacak kaçak yapıların derhal yıkılması, yayınlama tarihine kadar mevcut olanların ise yasallaştırılması öngörülmüştür.

· 1959 yılı 7367 Sayılı Yasa: Gecekondu yapımını önlemek amacıyla, devlete ait belediye sınırları içinde kalan kaçak yapıların bedelsiz olarak belediyelere geçmesini öngörmüştür.

· 1966 yılı 775 Sayılı Yasa: İlk kez bu Yasada, “gecekondu” terimi kullanılarak, gecekondu politikasının temel esasları ortaya konmuş ve gecekondulara kısmı af (kabul) ve çözüm yolu getirilmiştir.

· 1976 yılı 1990 Sayılı Yasa: Kamu arsalarındaki yapıların yasallaştırılmasına ilişkindir.

· 1983 yılı 2085 Sayılı Yasa: 1966 sonrası yapılan kaçak yapılar yasallaştırılmış, ıslah imar planı kavramı gündeme gelmiştir.

· 1984 yılı 2981 Sayılı Yasa: Bu Yasa, sadece gecekonduları değil, tüm imar aykırılıklarını kapsayan imar affı niteliğindedir.

· 1986 yılı 3290 Sayılı Yasa: 2981 Yasa’da bazı değişiklikler öngörerek, affın zaman dilimi genişletilmiştir.

· 1987 yılı 3366 Sayılı Yasa: Bu Yasa, gecekondu kavramını çeşitlendirerek affın kapsamını ve aynı şekilde affın zaman dilimini genişletmek amacıyla çıkarılmıştır.

· 1988 yılı 3414 Sayılı Yasa: Bu Yasa ile 775 sayılı Kanun’daki bazı hükümlerin değiştirilmesi öngörülmüştür.

Bu arada bugüne kadar sadece kanunlarla değil ancak planlar, yönetmelik değişiklikleri ve tebliğlerle de imar affı kapsamında değerlendirilecek çok çeşitli düzenlemeler getirilmiştir. Bu tür değişikliklerin en hatırda kalanı ve en çok tahribata neden olanlarından birisi de Su Havzaları Yönetmeliği, İmar Yönetmelikleri, Kıyı Kanunu yönetmeliği vb. gibi yönetmelikler le yapılan değişikliklerdir.

Ancak özellikle 1999 Marmara depreminden sonra bugüne kadar çıkarılan imar aflarının sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının elde edilebilmesi konusunda en büyük engeli teşkil ettiği, özellikle seçim zamanları çıkacak imar affı beklentisinin kaçak yapılaşmayı teşvik ettiği ve çarpık ve sağlıksız yapılaşmanın can ve mal kaybı açısından yarattığı vahim sonuçlar açıkça ortaya çıkmıştır. 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesi'nde meydana gelen ve resmi rakamlara göre 17 bin kişinin ölümüne neden olan 7,4 büyüklüğündeki depremden sonra o güne kadar TMMOB ve bağlı meslek odaları tarafından ısrarla dile getirilen kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından vazgeçilmesi gerektiği sadece uzman ve uzman kuruluşlar tarafından değil, kamu idareleri ve otoriteleri tarafından da kabul edilmiş ve bu konuda nerdeyse yazılı olmayan bir toplumsal mutabakat oluşturulmuştur.

Ancak ne yazık ki ülkenin defalarca içine düşürüldüğü imar affı tuzağı, bu kez imar barışı adı altında ve yine bir seçim öncesinde ancak bu kez diğer af yasalarında rastlanmayan ölçüde geniş bir kapsamı içererek gündeme gelmiş ve yasanın devamında çıkarılan tebliğlerle de bu kapsam daha da genişletilmiştir. Özellikle sit alanlarında ayrıcalıklı bir biçimde kapsam alınan alanların dışında bırakılan ve aynı statüyü taşıyan alanlardan gelecek itirazlar sonucunda daha da genişleme eğilimi taşımaktadır.

Af kapsamı ile ilgili olarak ilgili yasanın istisnalar maddesinde;

Özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerine 3. şahıslarca yapılan yapılar ile Hazine’ye ait sosyal donatı için tahsisli ve kesinleşmiş planlarda sosyal donatı alanı olarak belirlenmiş araziler üzerindeki yapılar,

Boğaziçi Kanunu’nda tanımlanan Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi’nde ve İstanbul Tarihi Yarımada Bölgesi’nde yer alan yapıların bir kısmı ile Çanakkale-Gelibolu Tarihi Alanında yer alan yapılar dışındaki tüm alanlar ve yapılar, imar affından yararlanacaktır.

Not: Boğaz içi öngörünüm bölgesinde yeşil ile işaretlemiş alanlar af kapsamı içine alınmıştır.

Not:Tarihi Yarımada’da kırmızı ile işaretlenen bölge af kapsamı dışında tutulmuştur.

Yukarıda iletilen görsellerden de anlaşılacağı üzere bugüne değin çıkarılan imar aflarında hiçbir biçimde kapsam içine alınmayan Tarihi Yarımada ve Boğaziçi Öngörünüm Bölgesindeki bazı alanların hangi kriterler düşünülerek af kapsamına alındığı veya dışında bırakıldığını anlamak mümkün değildir. Bu konuda hiçbir açıklama bulunmamaktadır.

Yukarıda anılan istisnalar dışında tüm ülkenin doğal, tarihsel, kentsel sit alanları, orman ve tarım alanları, otlakları, su havzaları, sulak alanları, kıyıları, yaylaları, dereleri ( özellikle mahkeme kararları ile iptal edilen ancak hukuka aykırı olarak uygulanmış Enerji Projeleri)vb. imar affı kapsamına alınmış ve büyük bir hukuk katliamına neden olunmuştur.

Zira af kapsamına alınan tüm bu alanların korunmasına dair hukuksal kararlar sadece Anayasa başta olmak üzere yasalara, ilke ve koruma kararlarına, imar planlarına, yönetmeliklere, yargı kararlarına ve içtihatlarına kısaca iç hukukumuza aykırı olmakla kalmayıp Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak imzalamış bulunduğumuz uluslararası sözleşmelere de aykırı bulunmaktadır. Ülkemizde, çeşitli kanunlar ve uluslararası sözleşmeler ile korunan alan statüsünde olan ve imar hakkı kısmen veya tamamen kısıtlanan birçok alan bulunmaktadır.

Ulusal mevzuatımıza göre koruma altına alınan alanlar ile ilgili başlıca yasalar;

· 5919 sayılı Milli Parklar Kanunu: Bu kanun kapsamında milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ve tabiat parkı alanlarının koruma statüleri bulunmaktadır.

· 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu: Bu kanun, doğal sit alanları, arkeolojik sit alanları, tarihi sit alanları, kentsel sit alanları, ören yerleri, taşınmaz kültür varlıkları ve bunların koruma alanları ve yönetim alanları (dünya miras alanları) ile ilgili korumaya yönelik düzenlemeleri içermektedir.

· 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu: İstanbul Boğazı’nın 3 kategoriye ayrılarak (öngörünüm ve sahil şeridi, geri görünüm ve etkilenme alanları olmak üzere) korunmasını öngörmüştür.

· 6831 sayılı Orman Kanunu: Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan muhafaza ormanları, gen koruma ormanları, tohum meşcereleri ve orman içi dinlenme yerleri olmak üzere dört koruma statüsü vardır.

· 3621 sayılı Kıyı Kanunu: Bu kanun kapsamında, kıyıların ve sahil şeridinin koruma statüleri bulunmaktadır.

· 2560 sayılı İSKİ Kanunu: Bu kanunda, İSKİ su toplama havzalarına kısmen veya tamamen koruma statüsü getirilmiştir.

· 4342 sayılı Mera Kanunu: Bu kanunda, meralar, yaylaklar ve kışlaklar ile ilgili koruma statüleri getirilmiştir.

· 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu: Bu kanunda, tarım alanları için çeşitli koruma statüleri getirilmiştir.

· 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu: Bu kanun kapsamında, yaban hayatı koruma sahaları ve hayatı geliştirme sahaları olmak üzere iki alan koruma statüsü yer almaktadır.

Uluslararası Sözleşmeler ile Korunan Alanlar:

· Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme: UNESCO tarafından kabul edilen sözleşme kapsamında tanımı yapılan anıtlar, yapı toplulukları ve diğer alanlar kültürel miras olarak kabul edilerek, bunların korunmasına yönelik taraf ülkelere yükümlülükler getirilmiştir. (Ayrıca, Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi, Arkeolojik Mirasın Korunması Sözleşmesi, Venedik Tüzüğü gibi sözleşmeler de bulunmaktadır)

· Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi: Bu sözleşme ile taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamıştır.

· Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol: Bu protokol kapsamında, Akdeniz'deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmama amacıyla, deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmüştür.

· Ramsar Sözleşmesi: Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, sulak alanların korunması ve geliştirilmesini hedeflemektedir.

· Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC) Natura 2000 Alanları: Bu yönetmelik uyarınca AB'ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür.

Bütün bu ulusal ve uluslararası yasalar ve sözleşmeler, koruma ilke karar, koruma planları vb. ile koruma altına alınmış bulunan alanlardaki kaçak ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı, mahkeme kararıyla yıkım kararı verilmiş vb. tüm yapılaşmaların yukarıda anılan 5. Madde altında belirtilen istisnalar dışında tamamının imar barışından yararlanacağı ve yapılara Yapı Kayıt Belgesi verilerek, talep halinde hak tesis edilecek biçimde tapu kaydına alınacakları anlaşılmaktadır.

Kanunların başta Anayasa olmak üzere birbiriyle çelişmesi açısından ciddi bir hukuksal açmaza taşınan bu durum, uygulamada da geri dönüşü mümkün olmayan çevresel ve hukuksal zararlara yol açacak olduğu gibi bu alanlar ile ilgili olarak yetkili ve görevli birçok kurum ve kuruluşun kendi mevzuatı çerçevesinde uygulamaya yönelik farklı kararlar alması sonucunu da doğuracaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz uygulama çelişkileri daha kanun yürürlüğe girer girmez başlamış ve bazı bakanlıklar ve idareler arasında tartışmaların başlamasına neden olmuştur.

Öncelikle, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından, ilgili bizzat Bakan imzası ile Bakanlık teşkilatına iletilen yazı ile:

6831 sayılı Orman Kanunu çerçevesinde işlem yapılması yasada açıkça düzenlendiği halde orman alanlarında yasalara aykırı olarak yapılan yapıların,3194 sayılı yasanın geçici 16. maddesi (İmar Barışı) uyarınca değerlendirmeye tabi tutularak yanlış uygulamalara neden olunmaması, orman sayılan alanlarda ve devlet ormanlarında yasalara aykırı olarak inşa edilmiş bulunan yapıların, bu yapılarla ilgili işlemleri düzenleyen, hak sahiplerinin mülkiyet sorunlarını çözen 3194 sayılı yasanın geçici 16. Maddesinin konusu olmayacağı, orman alanlarında yasa dışı inşa edilen yapıları kapsayamayacağının açık olduğu bildirilip bu konuda tüm taşra teşkilatı bilgilendirilmiş ve aykırı işlem tesisi edilmemesi konusunda uyarılmıştır.

Bir başka önemli konu ise;

Yukarıda aktardığımız krokilerde de görüldüğü gibi; Tarihi Yarımada’nın bir bölümü imar affı dışında bırakılmakta, fakat büyük bölümü bu yasa kapsamına alınmaktadır. Tarihi Yarımada’da af kapsamı dışında tutulan alanlar Süleymaniye, Topkapı Sarayı ve Hanlar Bölgesi iken, Dünya Mirası olan Sultanahmet Arkeolojik Alanı, Kara Surları ve Zeyrek de dâhil olmak üzere Tarihi Yarımada’nın diğer tüm bölgeleri yasa kapsamına alınmaktadır.

Türkiye’de şimdiye kadar çıkarılan af yasalarında ve en kapsamlı af yasası olan 2981 sayılı yasada bile, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu kapsamında ilan edilen sit alanlarının af kapsamı dışında tutulduğu açıklıkla belirtilmiş olduğu dikkate alındığında, bugün Geçici 16. Madde ile 3194 sayılı İmar Kanunu içine yerleştirilen bu maddenin kültürel ve doğal koruma alanlarını af kapsamı dışında bıraktığını belirtmemesi kabul edilemez bir durumdur.

Bu konu, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi bünyesinde, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Arkeologlar Dermeği, ICOMOS Türkiye Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi ve Europa Nostra Derneği yetkililerinden oluşan bir komite tarafından ele alınmış ve 27 Haziran 2018 tarihinde, Türkiye’de 2863 sayılı yasanın uygulanmasından sorumlu Bakanlıklardan biri olan Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bakanlıklara bu durumun mevzuatta düzeltilmesi için gereğinin yapılması talep edilmiştir.

Ayrıca konu görüşülmek üzere yukarıda anılan kurumların ortak hazırlık ve imzası ile UNESCO Dünya Miras Merkezi'ne iletilmiş ve danışma kurulu üyesi olduğumuz İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığından konu hakkında görüşme yapmak üzere kapsamlı bir danışma kurulu toplantısı düzenlenmesi istenmiştir.

Bu gelişmeler üzerine, İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı tarafından 17.07.2018 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 31.01.2018 tarih ve E.80799 sayılı makam oluru ile belirlenen Danışma Kurulu uzman üyeleri, üniversite, bakanlık ve yerel yönetim kurum temsilcileri ile Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşu ve muhtarların da içinde olduğu geniş katılımlı 17.07.2018 İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı Danışma Kurulu toplantısı gerçekleştirilmiştir.

Bu toplantıda; Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 17.07.2018 tarihli yazısı ile İstanbul Sit alanları Alan Yönetimi Başkanlığından “3194 sayılı İmar Kanunu'nda yapılan yasa değişikliğinin, İstanbul'un Tarihi Alanları dâhil olmak üzere ülkemizdeki miras alanlarına etkisi hakkında ICOMOS-Türkiye, Europa Nostra-Türkiye, Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (UCTEA) ve Türkiye Arkeologlar Birliği tarafından ortaklaşa hazırlanan ve UNESCO Dünya Miras Merkezi'ne 27 Haziran 2018 tarihinde ulaştığı söz konusu raporda, yeni yasa değişikliğinin miras alanlarımıza yönelik olarak daha önceden alınan koruma tedbirleriyle çeliştiği ve özellikle İstanbul'un Tarihi Alanlarının üstün evrensel değerini tehlikeye sokabilecek nitelikteki pek çok projeye karşı alanı korumasız bıraktığı ifade edilmekte olup Dışişleri Bakanlığına bilgi verilmek üzere yukarıda yer alan iddialara ilişkin mümkünse hazırlanacak İngilizce bir bilgi notunun Bakanlığımız Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletilmesinin istendiği öğrenilmiştir.

Yine aynı toplantıda; Bahreyn’ in başkenti Manama’da yapılan 42. Dünya Mirası Komite toplantısı sırasında söz konusu yasa hakkında Dünya Mirası Merkezi n, Alan Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkililerinden de bilgi talep ettiği, imar barışı yasasının özellikle Tarihi Yarımadanın üstün evrensel değeri ve Dünya Mirası alanlarını tehlike altına sokabilecek uygulamalara ve projelere karşı korumasız bırakabileceği konusunda uyarılar yapıldığını, konu ile ilgili olarak Dünya Mirası Merkezi yetkililerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yazışmalar yapıldığı ve Bahreyn dönüşü Alan Başkanlığı Danışma Kurulu ile toplantı tertip edileceği ve sonuç hakkında Dünya Mirası Merkezi yetkililerinin bilgilendirileceklerinin iletildiği bilgisi, Danışma kurulu üyelerine ve bizlere iletilmiştir.

17.07.2018 tarihinde gerçekleştirilen İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı Danışma Kurulu toplantısında, uzman üyeler, Meslek Odaları, Üniversitelerin temsilci üyeleri tarafından, İmar Barışı’nın yaratabileceği olumsuz sonuçlarla ile ilgili olarak aşağıda özet başlıklarla iletilen konular gündeme getirilmiş ve bu ortak endişelerin Alan Başkanlığı tarafından hazırlanacak bir rapor ile ilgili bakanlıklara iletilmesi ve tüm ülkedeki sit alanları ve Dünya Miras Alanlarını kapsayacak bir biçimde çalışmalar yapılmasını ortak karar altına almıştır.

· İmar Barışı adı ile bilinen 7143 sayılı Kanun ile kentleşmenin şartı ve yasası olan Kent Planlarının çatışacağı, geçerliliğini yitireceği,

· 7143 sayılı Kanun incelendiğinde, özel koruma statüsü olan (kıyı, orman, sit alanı, doğal alan gibi) alanlara getirilen kanunlar ile çatışma ihtimalinin ortaya çıkacağı,

· Yapıların Fen ve Sağlık Şartlarına uygun olması gerekliliği: 7143 sayılı kanunun geçici 16. Maddesinin 9. Fıkrasına açıklık getiren, 06.06.2018 tarih ve 30443 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanmış “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslara Dair Tebliğ”in 9. Maddesi’nde yer alan Yapı Kayıt Belgesi verilecek ”yapının depreme dayanıklılığı ve yapının fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususunun yapı malikin sorumluğundadır.” şeklindeki düzenleme ile Anayasa ve ilgili diğer yasalardaki hüküm ve mecburiyete uygun olmayan düzenlemenin yer alması,

· Kişilerin beyanı ile yapı kayıt sistemine kaydedilen tescilli kültür varlığı üzerine yapılmış kaçak ilave katların Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Müelliflik mevzuatlarına da aykırı olduğu,bunun çok ciddi kamu davalarına sebep olacağı,

· Kültür varlığı üzerine yapılan ilave yapıların kişilerin beyanına bırakılarak yasallaştırılması, kurullara “yasal eklentili” olarak gelen projelerin; kurullarda mevzuat gereği muhdeslerinden arındırılarak değerlendirilebileceği denileceğinden hukuksal çatışmalara neden olacağı,

· Kültür varlığı üzerine yapılan ilave yapıların statik açıdan incelenmeden kişilerin beyanına bırakılarak yasallaşması, deprem kuşağında olan ülkemizde deprem riskinin daha da artmasına neden olacağı ve kültür varlığı yapıların fizikibütünlüğünü tehdit altına alınacağı,

· Detaylı fiziksel ve sosyal yapı analizleri ile zorlu süreçlerden geçerek yapılan koruma amaçlı nazım imar planlarında İmar Barışı’nın getireceği yasal haktan ötürü revizyonlara gidilmesi söz konusu olacağından plan müellifleri, yetkili kurum, koruma kurulu ve mülk sahiplerini mali ve hukuki sıkıntıya uğratmaya sebebiyet vermesi,

· Tek bir kişiye mal olmuş mülkiyet hakkının, kamuya, topluma mal olunan kültürel mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması konusu ile çatıştığı bir ortamın yaratılması,

· Tarihi Yarımada’da İmar Barışı’ ndan muaf tutulan alan içinde yer alan yapıların da anayasanın eşitlik ve mülkiyet hakkına aykırı durum oluşturmasından ötürü, İmar Barışı’ ndan yararlanmak amacıyla dava açabilecekleri, bunun da yine kamu idaerelerini mali ve hukuki açıdan sıkıntıya uğratabileceği,

· “İmar Barışı” kanununun, kişilere yasal hak tanımadan önce özellikle sit alanlarında KÜMED (Kültürel Miras Etki Değerlendirme Raporu) ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği,

Not: Bilindiği gibi 1983 yılında Taraf Devlet olarak imzaladığımız Dünya Mirası Sözleşmesi ve Uygulama Rehberi’nin 172.maddesinde ; “Dünya Mirası Komitesi Taraf Ülkeleri, Konvansiyon kapsamında korunan bir alanda varlığın istisnai evrensel değerini etkileyecek önemli restorasyon çalışmaları veya yeni yapılar gerçekleştirmeye veya bu konuda yetki vermeye dair niyetlerini Sekretarya vasıtasıyla Komiteye bildirmeleri için Konvansiyona davet eder. En kısa sürede (örneğin, belirli projeler için taslak dokümanları hazırlamadan önce) ve geri dönmesi zor bir karar almadan önce tebligatta bulunulmalıdır, böylece Komite varlığın istisnai evrensel değerinin tamamen korunmasını sağlamak amacıyla uygun çözüm arayışında yardımcı olabilir." denmektedir. Ayrıca, ICOMOS International tarafından hazırlanan Dünya Mirası Kültür Varlıkları için Miras Etki Değerlendirmesi Rehberi’nin yeni yapılanmaların ve üst ölçekli alt yapı projelerinin miras alanlarının üstün evrensel değeri üzerindeki etkilerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi için Kültür Mirası Etki Değerlendirmesi hazırlık sürecinde kullanılması da tavsiye edilmektedir.

· Yalnız Tarihi Yarımada kent silueti değil, kentin çok çeşitli bakı noktalarının, sokak ve cephe siluetlerinin de korunması gerekliliği,

Kamu idareleri nezdinde de yapılan bütün bu çalışmalara uyarılara rağmen 18.05.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanun ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na Geçici Madde 16 eklenerek, “İmar Barışı” adı altında bugüne kadar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş genişlikteki “İmar Affı” yürürlükten kaldırılmamış ve uygulamalar başlatılmış ve af kapsamı yapılan itiraz ve uyarıları hiçbir şekilde dikkate almadan yeni çıkan tebliğlerle daha da genişletilmeye ve kamu idareleri eliyle ülkeye ekonomik, ekolojik, tarihsel, kültürel geri dönüşsüz ve tazmini mümkün olmayan zararlar verilmeye devam edilmektedir.

Bu konuda ki en düşündürücü olan husus ise; İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı Danışma Kurulu toplantısına katılan ve imar affı komisyonunda iktidar partisi üyesi olarak yer alan bir Profesörümüzün sözleridir.

“Eksiklikleri yanlışlıkları olabilir ancak bu karar TBMM deki bütün siyasi partilerin ortak oyları ile geçmiştir. Bir milli irade söz konusudur. Saygı duyacaksınız!”

Bu yazıyı aynı toplantıda Sayın Milletvekiline çok değerli bir hocamızın verdiği cevapla bitirmek istiyorum.

“Milli irade dahi olsa bilime, tekniğe, doğaya, tarihe, kültüre ve insana saygısı olmayan bu yasaya saygı duymuyorum!”

Hepimize kolay gelsin.

Saygılarımla…